Kritikler

Stillers Tod – Jupiter

Schattenpfade – 2020 – Almanya

Stillers Tod 2006 yılında Metal sahnesine adım atıyor. Grup ismini İsviçreli yazar Max Frisch´in 1954 yilinda piyasaya çıkan romanı “Stiller” dan alıyor. Romanın başlangıcındaki ilk cümle “Ich bin nicht Stiller!” (Sessiz değilim) gruba isim seçiminde ilham kaynağı olmuş. Stuttgart kökenli Alman Black Metal grubu ikinci Full-length albümleri “Jupiter” i 4 Eylül´de Schattenpfade etiketiyle piyasaya sürdü (Kritiğe başlamadan label için kısa bir açıklama yapayım, 2020´nin sonuna doğru ard arda güzel albümler Schattenpfade etiketiyle piyasaya çıktı, özellikle Underground Melodik işler seviyorsaniz takibe almanızı öneririm.). Stillers Tod işi yavaştan alan gruplardan, 14 sene içinde piyasaya sürdükleri ikinci albümleri ile birlikte özellikle Underground çevrede oldukça beğeni topladı.

İlk albümleri “Katharsis” in üzerinden 11 sene geçtikten sonra gelen albümün orjinalliği, grubun kendi soundunu bulmuş olma başarısı, uzun süren bekleyişi affettiriyor. Tek tek bütün elemanların enstrümanlara hakimiyeti çok iyi, öncelikle gitar riffi yazımı çeşitliliğini belirtmem lazım. Birbirinden farkli tarzlarda da rifflerin albümün melodik yapısının temelinde başarıyla bir araya getirilişi, benim için öncelikle ön plana çıkan bir detay. Parçaların genelinde görülen karmaşık yapı içerisinde ilerlerken yer yer akilda kalıcı ve harika armonilerle ya da konuşma temposunda vokallerle yapılmış epik geçişler ile albümün ruh halini, anlatmak istediği hikayeyi yaşıyoruz. Albümün üçüncü parçası “Rosmarin” buna çok iyi bir örnek. Stillers Tod farklı sesleri bir araya getirmenin neden olabileceği  muhtemel sorunları üstesinden yetenekleri ve ustalıklarıyla kolaylıkla aşıyorlar. Black Metal´in ahengi içinde uyumla bir araya getirerek, üretim becerisini albümün her ayrıntısında ortaya koyuyor.Parça yazımında izlenen metod, kompozisyon yazımı oldukça başarılı. Albümde özellikle ilk dört parçada sıklıkla karşımıza çıkan tempo değişimi ve Melodic Black Metal sevenlerin alışık olduğu tarzın dışında armoniler ilk dört şarkıda yoğunlukla ön plana çıkan çaresizlik hissiyle iç içe geçmiş atmosferik yapıyı daha da derinleştiriyor.

Buraya kadar olan değerlendirmeler ağırlıklı olarak ilk dört parca içindi, son dört şarkıyı  dört bölüme bölünmüş tek bir şarkı gibi dinlemek daha doğru olur. Son dört parçada, albümün ilk kısmına nazaran Stillers Tod, sahip olduğu tüm müzik bilgisi ve yeteneğini avantgarde bir tarzda notalara döküyor. İlk dinleyişinizde hangi parçanın ne zaman başlayıp bittiğini fark edememek, geçişler arasında karmaşıklık  hissine kapılmak gibi hislere kapatabilirsiniz; ama bence ikinci bölüm insanin içinde belirsizlik ve şüphe yaratan bu karmaşıklıkla dinlemek benzersiz bir deneyim. Kendi içinde dörde bölünmüş bu kisim içinde en sevdigim bölüm  ise “Die Himmelskörpersymphonie Part III: Zrichat Yare’ach” oldu.

Kayıt kalitesine gelecek olursak, rahatsız edici bir ayrıntı duymadim, genel olarak sound çok iyi ve grubun tarzina çok uyumlu. Enstrümanların tek tek duyumu ve birbiri ile olan uyumu çok iyi, elindeki imkanlari çok iyi kullanmislar, bunun yanında enstrümanların çalımı da iyi olunca kaliteli sonuca ulaşmak çok hiçte zor olmamis. Albümü fiziki olarak edinme inkanınız varsa LP versiyonunu öneririm, kapak çalışmasının başarısı LP versiyonunda kendini çok daha iyi belli ediyor. Sözler tamamen Almanca. İngilizce dışında farklı dillerde Metal dinlemeyi seviyorsaniz bu albüm sizin için iyi bir deneyim olacaktır. Stillers Tod uzun bir aradan sonra kaliteli bir işle geri dönmüş, umarım bir daha böyle uzun bir ara vermezler.

8/10

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu