Darkthrone – Astral Fortress Albüm İncelemesi
Yılların eskitemediği gruplardan biri olan Darkthrone'un 20. Stüdyo albümü olan Astral Fortress, 28 Ekim'de piyasaya çıktı. Bende naçizane bir şekilde yorumladım! Buyurunuz!
Darkthrone Astral Fortress Albüm İncelemesi
Peaceville Records – 2022 – Norveç
Norveç’in belki de ayakta kalabilen nadir gruplarından biri olan Darkthrone, yaklaşık 35 yıllık bir geçmişe sahip olması sebebi ile bir çok metal dinleyicisinin en az bir kaç kere dinlemiş olması muhtemel gruplardan biridir. Fakat bu yazıda size tabii ki grubun geçmişini anlatacak halim yok! Eğer bu zamana kadar dinlemediyseniz, bir çok internet sitesinde ve platformda albümlerini rahatlıkla bulabilirsiniz, Darkthrone grubunu özel yapan nedenlerden biri ise ; çok fazla konser vermemiş olması..
(Death Metal zamanlarında sanki canlı çalmışlardı gibi aklımda kalmış ama emin değilim)
Bunca yıldır aktif olan grup, hiç konser ve turne gibi eylemlere girmeden dünyanın her yerinde hatırı sayılır bir kitleye sahip, bu bence gerçekten az rastlanan olaylardan biridir. Öte yandan grubun sosyal medyayı çok iyi kullanıyor olması ve özellikle Fenriz’in Spotify listeleri, podcastleri vs. ile devamlı ortamı canlı tutması bunun en büyük etkenlerinden biri olabilir. (Merak edenler varsa Spotify’da yaklaşık 1000 küsür şarkılık bir listesi var, delinin)
Albüme geçecek olursak ; Darkthrone‘un son albümlerinde nasıl bir tarza sahip olduğu konusunda bir çok tartışmaya şahit olabilirsiniz. Çoğu “black metal” seven kişi , grubun bu tarzını benimseyemediğini ve beğenmediğini söylüyor. Fakat metalin tüm dallarından ve hatta 80’ler öncesi psychodelic rock, progressive rock gibi tınıları da bulabileceğiniz albümlere imza atan başarılı bir müzik grubuna dönüşmeleri, benim gibi geniş yelpazede metal dinlemeyi sevenler için çok sorun teşkil etmiyor.
Grubun 2000’li yıllarda çıkardığı albümlerde yakaladığı soundlar, her albümde değişerek gelişme kazandı. Özellikle “F.O.A.D” albümünden sonra, müziklerinin içine kattığı punk kafaları beni oldukça etkilemişti. Ve de grubu daha çok sevmeme yardımcı olmuştu. “Darkthrones and Black Flags”, “Circle the Wagons” gibi albümlerde de kendilerince isimlendirdikleri ve bir çok grubu yönlendiren “New Wave of Black Heavy Metal” denilen akımın bence öncülerinden biri olmayı başardılar.
“The Underground Resistance”, “Arctic Thunder” , “Old Star, Eternal Hails…” ve sayısız tekli kayıtlarla son yılları hemen hemen hiç boş geçirmediler.
Özellikle son albümlerinin kapaklarında daha basit temalar ve fotoğraflar kullanmayı tercih eden Darkthrone, yine bizi şaşırtmayarak “Astral Fortress” ismini verdikleri albümlerinin kapağını buz üzerinde paten yapan Fenriz’in bir fotoğrafını kullanarak verdi. Oldukça minimalist bir bakış açısı ve “çok kasmaya gerek yok!” der gibi bir atmosfer ile kullanılan bu kapağı beğenmediğimi söylemeliyim. Albümden önce piyasaya sürdükleri tekli ve video klipleri de oldukça basit bir şekilde telefon ile çekilmiş ve yayınlanmıştı. Grubun görselliği bu kadar önemsemediği belki de günümüz gruplarının imaj merakına bir gönderme olabilir!
Çok uzattığımın farkındayım fakat böyle anlatmayı seven biriyim. “Astral Fortress” albümüne geçecek olursak, 40 dakikalık -orta uzunlukta- bir albüm olduğunu belirtebilirim. 7 parçadan oluşuyor. “Eternal Hails” albümüne göre şarkı süreleri biraz daha kısa, sadece iki şarkının süresi normalden uzun, tutulmuş. (Kime göre normal bu tartışılır ama bence bir metal şarkısı en fazla 5 dakika civarında olmalı)
Albüm promosyon videosu ve tekli olarak dağıtıma sunulan “Caravan of Broken Ghosts” ile açılıyor. Akustik gitar ile başlıyor. Son yıllarda alıştığımız Darkthrone soundunun biraz daha karanlık bir atmosfer ile evrilmiş yapısı bizi karşılıyor. Albümde benim en sevdiğim şarkılardan bir diğeri de “Impeccable Caverns of Satan” oldu. Bu daha old school bir atmosfere sahip, daha enerjik ve tremolo riflerle biraz daha yakalayıcı bir havayı bize enjekte ediyor. “Stalagmite Necklace” 80’ler diye bağıran bir başka şarkı daha… Nocturno Culto’nun yankılı sesi ile heavy metali karanlıklaştıran tadı alıyoruz.
Sytnhler yine albümün havasını süsleyen ana etmenlerden biri, genel olarak orta tempo şarkılar ve durgun vokaller tercih edilmiş. Neredeyse hiç scream vokal yok diyebilirim. Nocturno Culto’nun klasik efektli vokali parçalara gerçekten çok iyi uyuyor. Ustalara ters bir şey söylemek ve eleştiri getirmek oldukça zor.
“The Sea Beneath the Seas of the Sea” 10 dakika uzunluğunda olmasına rağmen gerçekten harika rifler ve melodilere sahip. Soğuk, kasvetli ama bir o kadar da atmosferin içine çekebilmeyi başaran bir havada…
“Kevorkian Times” isimli şarkının hikayesini tam olarak bilmiyorum ama Kevorkian isimli bir ötenazi savunucusu ve uygulayıcısı bir doktorun olduğunu bilgisine ulaştım. Ama şarkı onunla mı ilintili tam çözemedim. Bence, bu şarkı albümün en hareketli şarkısı.
“Kolbotn, West of the Vast Forests” doğa sesleri ile birlikte ürkütücü bir synth kullanılarak geçiş şarkısı olarak yer almış. Ve,”Eon 2″ ile albüm sonlanıyor. Bu şarkı sosyal medyada takip ettiğim insanlar arasında en çok paylaşılan şarkılardan biriydi. Tam bir heavy metal şarkısı desem yanlış olmaz sanırım. Eon aslında 1991 yılında çıkardıkları Soulside Journey albümünün kapanış şarkısıydı. Bu albümü de yaklaşık 32 sene sonra Eon 2 ile kapatıyoruz.
Özetle; Darkthrone son yıllarda elde ettiği bu soundu daha başka noktalara çeker mi ? – Bilemeyiz. Fakat oldukça kaliteli bir ivme yakaladığını düşünüyorum. Fenriz ve Nocturno’nun sağı solu belli olmaz, bir sonraki albümde bakmışsınız yeni bir Transilvanian Hunger patlatabilirler… Ama bu tip albüm kapağı kullanmamalarını tercih ederim 🙂
9/10