Röportajlar

Carach Angren Röportajı

Hollanda menşeili senfonik black metal grubu Carach Angren, pandemi döneminde yayınladıkları yeni albümleri " Franckensteina Staratamontanus" ile son zamanlarda adından sıkça söz ettiriyor. Halihazırda yalnızca iki kişiden oluşan kadrosuyla zengin müzikal içerikler yaratan grubun gitaristi ve vokalisti Seregor ile kişisel hayatı, albümün yapım aşaması ve yeni video kliplerinin perde arkası gibi pek çok merak edilen konu hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

  • Extreminal’dan selamlar! Öncelikle içinde bulunduğumuz durumla ilgili bir soru sormak istiyorum. Hollanda’da COVID-19 salgını ile nasıl başa çıkıyorsunuz? Pandemi ve tüm bu kısıtlamalar esnasında yeni albümünüz “Franckensteina Strataemontanus”un tanıtımını nasıl yönetiyorsunuz?

Selamlar! Durumu idare etmeye, değer verdiğimiz kişilere yardım etmeye ve başımızı dik tutmaya devam ediyoruz. Sanırım tüm sanatçıların bu boktan kurtulmak için kendine ait yöntemleri var. Aslında bir  bakıma rahatız. Tek etkilenen biz değiliz, arafta kalmış bir vaziyette hepimiz yanabiliriz. Böyle bir trajediyi yaşamayı kimseye dilemem tabii, ama bence gruplar tek eli kolu bağlı olanın kendileri olmadığını bilerek biraz rahatlayabilmeli. Franckensteina Strataemontanus‘un piyasaya sürülmesi konusuna gelirsek, ben işin sadece olumlu tarafını görüyorum. Şanslıydık, albümümüzü pandeminin ortaya çıkmasından kısa bir süre önce tamamlamıştık. Böylece sosyal medyadan yayınlama imkanımız oldu ve dijital hayatımıza devam edebilmek için fikirler üretmek zorunda kalmadık. Ama sonuçta bu halt, varlığı turneye çıkmaya bağlı olan tüm gruplar için kötü.

  • Peki etkinliklerdeki yeni düzenlemeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Oturma planlı, izleyicinin kendi arasında daha az etkileşimde bulunduğu bir etkinlikte çalmaktan keyif alır mıydınız, yoksa hayat normale dönene kadar beklemeyi mi tercih edersiniz?

Yani, ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyoruz. Biz “sanatçıyız“, tek şansımız buysa, böyle olmak zorunda. Ama bana sorarsan…“Bu nasıl bir saçmalık!“ Sosyal medyada seyircisiz bir konser izlemiştim, açıkçası bu bana sadece bir stüdyo hissiyatı veriyor. Grup olarak istediğini yapmakta özgürsün ama iş konser vermeye geldiğinde izleyiciyi her daim yanımda olan Carach askerleri kadar önemli görüyorum. Sihirin gerçekleştiği yer burasıdır. Enerjini yansıtabilmek için seyirciye ihtiyacın var, ve “gerçek” olduğun takdirde bu güç sana geri döner. Sahne şovunu değerli kılan şey de budur, bunu sadece oradaysan ve buna açıksan hissedebilirsin. Seyircisiz olarak çalmayı tercih ettiğimiz takdirde bu, canlı yayınlanan televizyon şovu gibi bir şey olmayacak. Sadece görsel anlamda daha iyi bir alternatif mevcut olursa yapabiliriz. Ama söyle bana, gerçek bir izleyici kitlesinin yerini ne tutabilir ki?

  • Bildiğim kadarıyla orkestrasyonları klavyeciniz Ardek yazıyor ve bu bölümler bir senfonik metal grubu olarak müziğinizde büyük önem taşıyor. Beste yaparken nelerden ilham alıyorsunuz? Orkestrasyonlarınız bakımından etkilendiğiniz besteciler var mı?

Evet, Ardek ezgilerin ustasıdır ve beni hiçbir zaman ne arkadaş olarak ne de müzisyen olarak hayal kırıklığına uğratmadı. Müziğinde her zaman yeni bir hissiyat ya da hikaye vardır, onun eserlerini dinleyerek yaşlanabilirim hehe. Gitar kısımlarını hala ben yazıyorum, özellikle armoniler ve çift melodik dizeler söz konusu olduğunda. Ama Ardek kendini etrafındaki tüm dijital araçlardan daha çok geliştirdiği için dilediği gitar soundunu taklit edebiliyor. Eskiden olay hep benim gitar çalışmalarıma bağlıydı ama artık Ardek kendi başına tüm muhteşem fikirlerini rahatlıkla ortaya koyabiliyor. Ben ağırlıklı olarak şarkı sözleri ve görsel sanat/sahne performansıyla ilgileniyorum ancak her konsept üzerinde birlikte çalışıyoruz. Bir hikaye ortaya çıktığında onu tıpkı bir film gibi besteleme eğilimindeyiz, bu albümümüzde ise Frankenstein’ın dünyası ilham kaynağımız oldu. Ardek’in zevkleri muazzam bir boyutta ama onun da idolleri ve ilham kaynakları sürekli değişiyor. Sık sık sinemaya gidiyoruz o yüzden Christopher Nolan’ın son zamanlardaki favori yönetmeni olduğunu biliyorum. Bildiğim kadarıyla Hans Zimmer de kendisinin takdir ettiği bestekarlardan biri. Ancak bu albüm icin “Johann Conrad Dippel” dışında bir isim düsünemiyorum. Müzikten ziyade ölümle ilgiliyiz. „Asıl“ doktor Frankenstein en büyük ilham kaynağımızdı.

  • Carach Angren’in altıncı stüdyo albümü geçtiğimiz yaz aylarında yayınlandı. Hayranlarınızın ve müzik basınının verdiği tepkiler acaba beklentilerinizle örtüşüyor mu?

Tepkiler çok iyi! Kaybedilen birkaç kişi hep olur ama bir o kadar da yeni mürit kazanırsınız hiç şaşmaz. Kişisel olarak baktığımda kendimi gerçek bir kilometre taşını fethetmiş gibi hissediyorum. Prodüksiyon anlamında oldukça iyileşti ve bir besteci olarak da bu albüm beni tümüyle tatmin etti. Eski çalışmalarımız olmadan bir Carach Angren olamazdık tabii, ama bugün benimle “Franckensteina Strataemontanus”un sanatımızın en karanlık hali olduğu konusunda hemfikir olan büyük bir kesim var.

  • Müziğiniz genellikle korku hikayelerine ve efsanelerine odaklanıyor. Carach Angren’i bu tarza yönelten ne oldu? En sevdiğiniz korku filmleri ve hikayeleri nelerdir?

Ölüm dünyası bizi her zaman büyülemiştir. Korku temaları gençliğimizden bu yana hayatımızın bir parçası. Franckenstein ise izlememe izin verilen ilk korku filmlerindendi, sonuçta oyuncu Boris Karloff çocukları Hellraiser’daki “Pinhead” karakteri kadar etkilemiyor. Başlangıçta türümüze “Haunting Black Theatretic Metal” gibi bir isim vermeyi düşünmüştük çünkü hayaletlerin ve musallat olan hortlakların yapacağımız tüm çalışmaların açık ve seçik merkezi olması gerektiğine karar vermiştik. Yine de durum birkaç hayalet konseptinden sonra biraz zorlayıcı olmaya başladı. Artık neyse ki hayaletlerle sınırlı değiliz ve tam da bu yüzden şu an canavar gibi bir albümümüz var. Favori filmlerimden bazıları ise Halloween, Insidious, The Fly, The Conjuring.

  • „Franckensteina Strataemontanus“ piyasaya çıktı ve hayranlarınız yeni video klibinizi sabırsızlıkla beklemeye başladı. Bu albümde hangi şarkı için video çekmeyi düşünüyorsunuz? (Röportajı hazırladığımız sıralarda henüz klip piyasaya çıkmamıştı)

Sanırım artık bunun cevabını ikimiz de biliyoruz, söylediğini duyar gibiyim hehe. “Franckensteina Strataemontanus” videosu yeni yayınlandı ve harika bir ekiple çalıştık. Zoran Bihać bu videomuzdan sorumlu olan çok yetenekli bir yönetmen, kendisi özellikle Rammstein ve Lindemann’dan tanınıyor. Görsel olarak Almanya’nın ilk korku filmi olan “Doktor Caligari’nin Muayenehanesi”nden esinlenildi. Filmin orijinal çekimlerinde kullanılan, resmi anlamda antika statüsündeki bir kamera lensini müzeden ödünç aldık ve bunu dijital kamera ile birleştirdiğimizde tipik bir “eski, siyah-beyaz film” etkisi ortaya çıktı. Bu eşsiz sonuçtan dolayı çok mutlu ve gururluyuz!

  • Önceki albümlerinizde kapak tasarımları için Erik Wijnands ile çalışıyordunuz. Ancak bu albümünüzde Stefan Heilemann ve Costin Chioreanu gibi farklı isimler görüyoruz. Çalıştığınız kişiler arasında tasarım  ve fotoğrafçılık anlamında bir favoriniz var mı?

Erik’le her şey, doksanlı yıllarda kurduğumuz Inger Indolia adlı grubumuzdaki arkadaşlığımızla başladı. Erik ilk üç albümümüzde gerçekten şahane işler çıkardı ama grup büyüdükçe görsellerimiz ve konseptlerimiz değişmeye başladı. Costin de harika bir sanatçı! Lanet olası bir deha! Ve çizim tarzı o zamanlar Carach Angren için yenilikçiydi ancak “Dance and Laugh Amongst the Rotten” sonrasında daha önce kullandığımız “gerçekçi fotoğraf” konsepti bize daha mantıklı geldi. Erik baba oldu ve karanlık sanatını bir iş olarak değil keyif olarak görmeye başladı. Kendi yolunda ve temposunda çalışmayı tercih ederek, hiçbir zaman profesyonel olmayı istemedi. Bazen bu tutku, ancak olduğu gibi kalındığında güçlüdür. Aynı dönemlerde Stefan Heilemann ile tanıştık. Onda fotoğrafçılık anlamında, tıpkı Zoran’ın video işlerindeki gibi, çılgınca olan bir şeyler var. Bu yüzden Stefan’ın şu an oldukça üst düzey işler yaptığını söyleyebilirim, onun fikirlerinden gerçekten çok memnunuz. Costin’le ara sıra konserlerde görüşebiliyorum ama özetle kendisi harika bir adam ve muhteşem işler çıkartıyor! Erik ise iş arkadaşından ziyade aileden biri gibi çünkü kendisiyle uzun yıllara dayanan bir hukukumuz var.

  • Şarkı sözlerinizin bir kısmı Almanca ve Seregor gerçekten çok iyi, aksansız bir Almanca konuşuyor. Farklı bir dilde şarkı söylemek nasıl bir duygu, başka dillerde de şarkı sözü yazmayı düşünür müydünüz?

Dankeschön! Evet, “Deutsche Sprache” benim Hollanda’daki yaşamımın ayrılmaz bir parçası. Gitar yerine akordiyonla yetiştirilmiş birer büyükanne ve büyükbaba tarafından büyütüldüm. Bunlar halen dünya savaşını hatırlayan, rock müziğin özgür dünyasını hiç bilmemiş insanlar.

Alman folk müziği ve Schlager dinliyorlardı! Alman “Bira Bahçelerine” gidiyorlardı. Bilirsin ya, Berta o koca memelerinden bile daha büyük olan biraları servis ederken insanların içkiden boka dönmüş suratlarıyla el çırptığı yerler. Çok iyi hatırlıyorum, Pazar günleri Taekwondo kursundan döndüğümde büyükannem avaz avaz Alman hit şarkılarını söylüyor olurdu; komşuları kızdırır ve yanına yaklaşan herkesi zorla neşeli dansına dahil ederdi hehe . Almanya sınırından birkaç mil uzakta yaşamanın yanı sıra bol miktarda esin kaynağım vardı. Matematiğe olan nefretim, yabancı dillere ve korku filmlerine duyduğum ilgi sayesinde kendimi yıllar sonra Carach Angren’deki Seregor olarak buldum. İlk albümümüz “Lammendam”da yerel bir Hollanda destanından bahsediyoruz, bu destan aynı anda hem bir Alman hem de bir Hollandalı’ya aşık olan genç bir metresi konu ediyor. Nasıl olduğunu kimse tam olarak bilmese de, muhtemelen biri diğerinden haberdar oluyor ve bu yüzden kadının evini ateşe vererek şırfıntıyı diri diri yakıyor. Lammendam’ın öfkeli hayaleti bu şekilde ortaya çıkıyor. Kadının beyaz elbisesi, devrimden kaçarak buraya gelen Fransız işçiler tarafından görülüyor. “La Madame Blanche” (“Beyaz Hanımefendi”) o zamanlar korkunun bir diğer adıydı. Zaman akıp giderken Fransız “Madame Blanche” Hollandalı “Lammendam”a dönüşüyor. Yani bu albümde zaten en başından beri üzerinde oynayabileceğimiz dört tane dil vardı. Fransızca diğerleri kadar akıcı konuşamadığım tek dil. Yine de bence Fransızca eşsiz ve çok güzel bir dil. Gerekirse bir yolunu bulup öğreneceğim. Yeni albümde Almanca söylediğim kısımlardan çok memnunum, evet! Mesela Çin etkilerine sahip bir çalışmamız olsaydı, bu dile ne kadar yaklaşabileceğimin düşüncesini bile bir meydan okuma gibi görürdüm.

  • Son albümünüzde oldukça güçlü bir bass soundu mevcut, dinleyince bunu gerçekten harika buldum. Ancak Carach Angren’in halen açıklanmış resmi bir basçısı yok. Bu durum kayıtlar veya konser esnasında herhangi bir soruna neden oluyor mu? Yoksa bunu daha çok bir avantaj olarak mı görüyorsunuz?

Çeşitliliğimize o kadar alıştım ki benim için önemli değil. Belirli bir enstrüman kurulumuna sahip olan bir grup olsaydık belki durum çok belirgin olabilirdi, ancak çoğu insan için bu görsel olarak klişe bir düşünce. Tabii ki metal gruplarının % 99’u bas gitara sadık kalıyor, o yüzden ilk anda tuhaf bulunmasını anlayabiliyorum. Bizim bir basçımız zaten yoktu ve buna alıştık. Ardek ve ben öfkeli manyaklar gibi sahneye çıkıyoruz, bu yüzden bir bas gitaristin görsel anlamdaki hizmetlerini kabul edebilmemiz için gerçekten yaşlanmış ve yavaşlamış olmamız gerekir. Eğer bu gerçekleşirse şahsen birinin devasa bir kontrbas üzerinde bir şeyler parçaladığını görmek isterim… o şeyi siktirboktan bir tabut gibi sahneye sürüklemesini haha.

  • “Franckensteina Strataemontanus” önceki albümlere göre daha fazla endüstriyel (Industrial) unsur içeriyor. Müzik tarzınızdaki bu değişikliğin nedenleri nelerdir?

Bu albüme başlamadan kısa bir süre önce, Ardek kendi solo albümü “Parasite Twin”i tamamladı ve yayınladı. Bu çalışma bariz bir şekilde “endüstriyeldi”, sonunda Ardek projesine pek uymayan birkaç eseri bize bıraktı. Endüstriyel tarza açıkça karşıydım. Hoşuma gitti ama hemen de kabullenemedim ve biz farkına bile varamadan o tanıdık albüm başlığı ve müzik videosu albümdeki en iyi parçalarımızdan biri haline geldi. Frankenstein’ın “Endüstriyel”lik hususunda mükemmel olduğunu gözden kaçırmışız, zira Mary Shelley’nin romanı gün yüzüne çıktığı esnada sanayi devrimi patlama dönemindeydi.

  • Fantastik ve tiyatral sahne performanslarınızla biliniyorsunuz. Tiyatro veya drama oyunculuğu konusunda herhangi bir eğitiminiz var mı?

Teşekkür ederim! Size süslü bir yanıt vermek isterdim ama ne yazık ki hiç yok. Evet, sahnedeki hareketler profesyonel seviyedeki on dört yıllık tekvando geçmişimden kaynaklanıyor. Zaten yerinde duramayan herifin tekiyim, hareketsiz kalmak erdemlerimden birisi değil. Bu bisiklete binmek gibidir, kolayca unutup değiştiremezsiniz. Bir derece yapabilmek için, hayatınızın uzunca bir dönemi boyunca vücudunuzu test etmiş olmanız gerekir ve bu zamanla otomatik bir şey haline gelir. Fiziksel yeteneklerim hakkında tereddütüm yok ve sanırım bahsettiğim durum konser sırasında bana bir kontrol hissiyatı veriyor.

  • Jack Owen’in gruba katkıları nelerdir? Şarkılarınızdan herhangi biri için gitar partisyonu yazdığı oldu mu? Kendisiyle hala çalışıyor musunuz?

Jack gruba birkaç yıl önce bir ABD turunda katıldı. Daha önce Deicide ile turneye çıkmıştık, bu şekilde kendisiyle bağlantı kurduk. Sahne gitaristimiz olarak Amerika’da bizimle bir süre turneye çıktı çünkü o an için yapılabilecek en mantıklı seçim buydu. Ayrıca Jack Owen gibi bir efsanenin gitarlarda bize yardımcı olması harikaydı. Hepimiz Cannibal Corpse ve Deicide ile büyüdük, bu yüzden bizim için bir onurdu. Ama Jack, Carach Angren için hiçbir zaman beste yapmadı. Bunu yapmak Ardek ve bana düşüyor.

  • Türkiye’den tanıdığınız bir metal grubu var mı?

Yaklaşık 10 yıl kadar önce Almanya’da bir Türk grupla sahne aldık. Grubun adı sanırım Moribund Oblivion’du. Onun haricinde Google’da aratmadığım sürece bilemem ama Türkiye’de de bir çok yetenek olduğundan eminim.

  • Cevaplarınız için çok teşekkür ederiz. Extreminal takipçilerine söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

Ardek ve Seregor’dan selamlar! Desteğiniz için teşekkürler ve yakında görüşmek dileğiyle!

2 Yorum

  1. İdil Tekin’e bu güzel röportaj için teşekkür edemiyorum, zira bu pandemi ve yasaklar döneminde ulaşılamayacak bir yerde olması beni ziyadesiyle üzdü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu