Röportajlar

Septic Flesh Röportajı

Yunan Atmospheric/Symphonic Death Metal grubu Septic Flesh'ten Sotiris Vayenas ile yaptığımız röportaj sizlerle Bu röportajda pandemi sürecinde neler yaptığını, grubun kariyerini ve tarihini ve önümüzdeki dönem için planlarını konuştuk. (Bu röportajın videosunu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz)

Merhaba Sotiris, Extreminal’den selamlar! Neler yapıyorsun, Yunanistan’da durum nasıl gidiyor?

Selamlar, bana burada ve Septic Flesh cephesinde olanları anlatma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Artık toplum sağlığını tehdit eden durumu kontrol altına alacak olan aşı bulundu. Bu yaz geçen yazdan çok daha sorunsuz geçecektir ve Yunanistan’da da durum daha iyi olacak.

En son geçtiğimiz yıla bomba gibi düşen Inferno Symphonica albümünü yayınladınız. Senfoni orkestrasıyla çalma fikri nasıl oluştu ve neden Meksika’yı seçtiniz?

Bir senfonik death metal grubu olduğumuz ve senfonik elementler müziğimizin tamamlayıcı bir parçası olduğu için böyle bir konseri uzun zamandır gerçekleştirmek istiyorduk. Bunu yapmanın artık tam zamanıydı, ne pahasına olursa olsun yapmak istedik, zaten bazı teklifler alıyorduk. Meksika’dan aldığımız teklif iyiydi ve bize her şeyin yolunda gitmesi adına ellerinden geleni yüzde yüz yapacaklarını hissettirdiler. Ayrıca Meksika seyircisi de çok destekleyiciydi. Yani her şeyi göz önünde bulundurarak bu seçimi yaptık. Bu özel bir etkinlik olduğu için bizim de kaydederek izleyiciye Video, Blu-ray şeklinde görsel bir şey sunma şansımız oldu.

Ayrıca, biliyorsunuz, mekanın senfonik bir şey yapabilmek için doğru yer olması çok önemliydi. Orada tüm o insanlar, yani şarkıcılar ve klasik müzisyenler için geniş bir sahnemiz vardı. Böyle şeyleri daha önce operada, bilirsiniz, konserlerde filan görmüştüm. Orada performans sergilemek gerçekten harikaydı. Yani tüm bunlar seçimimizi haklı çıkardı sanırım.

İlk albümünüzde bile klasik müzik ve opera esintilerini duymamak mümkün değil ama sonra nasıl daha da senfonik bir yöne doğru evirildiniz? 1990’ların ikinci yarısı olarak adlandırabileceğimiz dönemde aklınızda tam olarak ne vardı?

Öncelikle bizde Christos Antoniou var, o klasik müzik dalında bir besteci. Yani grubun ana bestekarı zaten mevcut. O hem klasik hem de soundtrack besteleri yapıyor, o yüzden dışardan üçüncü bir kişiye güvenmek zorunda kalmadık, her şeyi kendi aramızda hallediyoruz. Ve Christos kompozisyon alanında uzun yıllar eğitim gördükten sonra kendimizi bu ikinci dönemimizde daha komplike şeyler deneyebilecek güçte hissettik, yani klasik elementlerin sadece bir arka plan olduğu değil, metal elementlerine eşit yoğunlukta olduğu daha entegre kompozisyonlardan bahsediyorum. Sonra tabii ki “Communion”dan itibaren bir sonraki adıma geçtik. Ve yavaş yavaş, hızımızı buldukça, çünkü biliyorsunuz bir çok şey yapmaya çalıştık, aslında bu formu alabilmek için deneyimlemelere ihtiyacımız vardı. Örneğin, farklı bir bakış açısına sahip klasik enstrümanlarınız olduğunda ritim. Ritim üzerinde birçok farklı seçenek bulunmaktadır. Ama öte yandan biz bir death metal grubuyuz. Bu yüzden orkestrayı ekstra bir unsur olarak almak istedik. Ama aynı zamanda blast beatlerle ve kafa sallama riffleriyle de gayet ekstrem bir çizgimiz var. Bu farklı unsurları mümkün olan en iyi şekilde bir araya getirmenin yollarını düşünmek ve hayal etmek zorundaydık. O yüzden bu albümle kendimizi daha çok gelişmeye hazır hissettik ve biliyorsunuz ki yavaş yavaş çıkabileceğimiz merdivenin son basamağına da bu albümle ulaşabildik.

Yunan underground metal müzik sahnesinden çıkıp dünya metal sahnesinde iyi bir yere gelen gruplardan birisiniz. Siz büyürken Yunan metal müzik piyasası ve ortamları nasıldı, politik tansiyonla beraber?

İlkeldi. Hiçbir yardım da alamıyorduk. Sosyal medyadan ve yerel halktan olumsuz muamele gördük. Tehlikeli tipler gibiydik, bilirsiniz, çünkü o noktada toplum için fazla „ekstrem“dik. Kolay değildi. Deneyimsizdik, bize rehberlik edecek kimse yoktu. Yöneticimiz yok, hiçbir şey yok, bilirsiniz. Metal çalmak için iyi bir mekan yok. Yani sadece hırsımız ve içimizde bizi engelleri aşmaya iten bir alev vardı. Ve elbette, biliyorsunuz, o zamanlar yeraltıydık, bilirsiniz. Yunan müzik çevreleri tanınmıyordu, o zamanlar haritada bile yoktu. “Extreme” haritada demek istiyorum. Ancak 1990’larda birçok grup çıktı. Birçok büyük grup ve böylece Yunan sahnesi yıllar geçtikçe bir ivme ve iyi bir itibar kazanmaya başladı.

Altyapılarınızı kim hazırlıyor? Son dönemde senfoni orkestrasıyla yayınladığınız canlı kayıtta olduğu gibi stüdyo kaydında da canlı orkestra ile çalışma planınız var mı?

Aslında klasik kayıtlar için ikinci bir stüdyo kullanıyoruz. Çünkü Prag Filarmoni Orkestrası ile işbirliği yaptığımız için bu daha kolay. Bunu Prag’da kaydetmeleri ve daha sonra Yunanistan’a göndermeleri daha kolay. Yani Prag’da farklı bir stüdyomuz var ve orkestra üyeleri de buna alışkın. Birlikte birçok kez çalıştık. Tabii sonrasında doğru planları yapmanın, gerekli talimatları notalar vs. halinde onlara ulaştırmanın zamanı geliyor. Ve nasıl bir sound istediğimize karar vermenin de. İyi bir iletişimimiz var. Metal öğelerinin kayıtları ve son aşamada ise tüm bunları birleştirmek, miksaj yapmak, bazı zor kararlar vermek. Çünkü biliyorsun, her şeye sahip olamazsın. Hangisinin en önemli unsur olduğuna karar vermelisin. Şarkının her bir noktasında ana karakter olarak neyi ön plana çıkartılması gerektiği…Sonrasında ise miksaja giriyoruz ve nihai sonuca sahibiz.

Bir sonraki soru boxset ile ilgili. Season of Mist’ten 2019’da çıkan Boxset fikri kimin aklına geldi? Satışlardan memnun musunuz?

Özel baskı demek istiyorsun. Evet. Tüm bu özel baskılar, bilirsiniz, plak şirketinin fikirlerinin bir parçası. Her zaman özel bir şey yaptığımızda gerçekten de „özel“ olmak, hayranlarımızın takdir edeceği bir şeye sahip olmak için çalışıyoruz. Çok fazla görsel malzememiz olduğu için, dijital bir sanatçımız, illüstratörümüz, Seth Siro Anton’umuz var, kendisi sadece bir besteci değil, aynı zamanda gruplar için albüm kapakları ve bunun gibi şeyler yapıyor. Bu nedenle, yaptığımız herhangi bir yayın için çok sayıda görsel materyalimiz var ve diğer yandan hepsini ortaya koyduğumuz nihai sonuçta bulamayacağınız, oldukça fazla klasik müzik katmanımız var. Özel baskı yaptığımızda bütün bu klasik elementleri içine koyabiliyor olmamız bir şans. Şarkılara bu şekilde farklı bir yaklaşım getiriyor. Ve tabii ki iyi olan bazı canlı kayıtlarımız olduğunda, bu kısımlar da bildiğiniz bazı albüm çalışmalarımızda ve özel baskılarımızda yer alıyor.

Kariyerinizde dönüm noktası olarak gösterebileceğiniz bir albüm var mı ve neden?

Communion bir dönüm noktasıydı. Pek çok nedenden ötürü, çünkü bu bizim o dönem yeniden ortaya çıkışımızdı ve ne beklememiz gerektiğini bilmiyorduk. Acaba insanlar bizi hala hatırlıyor muydu, bu geri dönüşümüzü kucaklayacaklar mıydı? Her şey o sıralarda belirsizdi. Ama biz ne istiyorsak onu yapmaya çalıştık, çünkü bilirsin tepkiler ne olursa olsun sana doğal gelen şeyi yapmanın her zaman en iyi yol olduğunu hissediyorduk. Neyse ki seyirci yeniden piyasaya çıkışımızı benimsedi, hatta kucaklamakla da kalmadı zira grup o noktadan sonra yükselişe geçti. Dolayısıyla kritik bir albümdü, bu büyük başarıyı yakalayamasaydı şu an her şey çok daha farklı olurdu.

Sahne kostümlerinizi kim tasarlıyor ve bu konsepte nasıl karar verdiniz?

Filmlerde özel efektler üzerinde çalışan birini bulduk. Ayrıca onu Prometheus video klibinde karakterlerin transformasyonu için de kullandık. Her neyse, her üyenin belirli bir karakteri olduğu için kendi kostümlerimizi yaratma fikrimiz vardı ve kostümlerimizin bu karakterlere ayırt edici bir görsellik kazandırmasını istedik. Tanıdığınız bu adamla işbirliği yaptık ve ona hayalimizdeki kostümlerin nasıl olacağına dair fikirlerimizi sunduk. Ve işi yaptı, bilirsiniz ve elbette prototip olarak kullandı, örneğin içimizde prototip olan Seth. Onun vücudu, bilirsiniz, kostüm gibi belirli bir zırhın etrafına inşa edilecek prototipti ve benim hep daha çok „rahip“ benzeri bir imajım vardı, bu yüzden giydiğim bu uzun kostümü tercih ederim. Davulcu ise her zaman daha fazlasına ihtiyaç duyar, çünkü davul çalıyor sonuçta, çok fazla şey giyinemez. Bilirsin, bu unsurlar kostümlerimizle ilgili kararlarımızda bize rehberlik eden unsurlardı.

2003’te neden dağıldınız ve 2007’de nasıl tekrar bir araya geldiniz?

Öncelikle, o zamanlar pek hissetmedik ama gruba kişisel olarak çok fazla zaman ayıramıyorduk. Grubun her bir üyesi o sıralarda başka bir şeye odaklanmıştı. Ayrıca güvenebileceğimiz kadar istikrarlı olmayan bir plak şirketi ile çalışıyorduk. O zamanlar Hammerheart Records‘daydık. Ve her şey çok yavaştı, bilirsiniz, çünkü bütçe ve parayla ilgili bazı sorunlarımız vardı ve her şey çok yavaş ilerliyordu. Bu anlamda, bilirsin, iyi hissetmedik. O zaman için bu doğru değildi. Bu yüzden özel hedeflerimize odaklanmak için ara vermeye karar verdik. Ve bilirsin aslında bildiğin üzere Christos klasik müzik üzerine eğitim alıyordu, klasik müziğe odaklanmak istiyordu. Spiros ayrıca resim, sanat ve bunun gibi şeyler yaratmaya çok meraklıydı. Her neyse, profesyonel sebepleri kullanabileceğimizi hissettiğimiz bir noktaydı ve grubun devam etmesi için gereken enerjimizin olmadığı bir noktaydı. Ancak, her şey zamanlama meselesi olduğu için ve zaman da ilerlediği için, bilirsin, bir süre sonra artık Septic Flesh olmadığı için kalplerimizde bir boşluk hissetmeye başladık. Hepimiz bunu hissettik. Ve geri dönüp müziğimizi tekrar sunmak bağlılığını gösterdik.

Revolution DNA albümüne kadar yayınladığınız albümlerin tümünde drum machine kullanılıyordu. Bunun sebebi neydi?

Aslında bazı albümlerde ve şarkılarda bazı gerçek davul kayıtları da vardı, ancak çoğu kısımda gerçekten de davul makinesi yoğun bir şekilde kullanıldı. Sana söylediğim gibi, çok ilkel bir dönemdeydik. Çok az davulcu vardı. Hepsi 10-20 grupta birden çalıyordu. Çok fazla gitarist ve çok az iyi davulcu vardı. Bu yüzden grubun erken dönemlerinde %100 güvenebileceğimiz birine sahip değildik ve davulcumuzu paylaşmak zorunda kaldık, bilirsin, çaldığı başka grupları da vardı. Ana besteciler biz olduğumuz için, tüm diğer şeylerle beraber ayrıca davulları da biz yazıyorduk. Ve aynı zamanda bir sound meselesiydi, çünkü Yunanistan’da bir stüdyoda kayıt yapmak, iyi bir kayıt yapmak için elimizde olan imkanlar çok kısıtlıydı. Yani aslında davulcumuz olmadan, genellikle gerçek davullarla kaydedebileceğimizden daha iyi bir sound elde ediyorduk.

Avusturyalı müzisyen Kerim Lechner ile anlaşma süreciniz nasıl oldu? Lechner’in gruba olan katkısını nasıl değerlendirirsin?

Öncelikle Kerim harika bir adam. Birlikte çok eğleniyoruz. Sürekli şakalar yapar, pozitif enerji adamıdır. Ve bu grupta çok harika bir şey, bilirsin, enerjiyi ve pozitif düşünceyi artırmak için. Üstelik tam bir müzisyen. Sadece davul çalmıyor, aynı zamanda birçok fikri var. O müziği nasıl sunmamız gerektiğini, riffleri nasıl daha da güçlendirebileceğimizi de bilir. Çok çalışkan bir adamdır. Her gün saatlerce davul çalar. Davul çalan bir manyak ve sahnede yüzde yüz performans sergiliyor, şarkıları aynen albümlerde olduğu gibi dinleyebiliyorsunuz. Yani tam bir „hepsi bir arada“, bu yüzden onu aramıza kattığımız için çok mutluyuz.

Yakınlarda yeni bir albüm çıkaracak mısınız, buna dair hazırlıklarınız var mı?

Evet, elbette var. Çok iyi bir noktadayız. Artık tüm fikirler tamamlanıyor, çok az bir materyalin kaydedilmesi gerekiyor. Yani aslında son aşamadayız, nihai kararları
vereceğimiz aşama, prodüksiyon ve miksajı halledeceğiz. Ve tabii bu yıl Septic Flesh‘ten yeni materyaller dinleyeceksiniz. Bu sefer albümümüz Nuclear Blast’tan çıkacak. Bu daha fazla promosyon olacağı anlamına geliyor tabii. Her şeyden „daha fazla“ olacak. Her şey için yüzde yüz vermeye hazırız. Ayrıca mekanların tekrar açılacağı günlerde, umarım yakında, festivaller ve diğer her şey için hazırız. İyimser hissetmeye başladık. Daha önceden bir şey sunmak isterdik ama durumun öngörülemez olduğunu biliyorsun. Yani her şey yine eskisi gibi olacak, bence zor kısmı geride bıraktık, artık daha kolay bir döneme giriyoruz.

Yeni bir klip planınız var mı? En sevdiğim videonuz Prometheus. Videonun kurgusu ve görüntü yönetmenliği çok iyiydi, tekrar o ekiple çalışmayı düşünür müydünüz?

Evet, Jon Simvonis’imiz var, o bizim çok iyi bir arkadaşımız ve aynı zamanda vizyonumuzu da iyi anlıyor. Bu yüzden sonraki videolar için tekrar onunla çalışacağız, sadece bir video değil, Septic Flesh’ten bir çok şey göreceksiniz. Sana daha fazla ayrıntı veremem, sadece bu kadarını söyleyebiliyorum, bu sefer görülecek çok şey var, sadece tek bir şey değil.

Satın aldığınız ilk albüm ve son albüm hangisiydi?

Son albümü bilmiyorum, ilk albüm…her ikisi de…aslında bilirsin ben dinozor olduğum için ilk albüm olarak kaset aldım. Sanırım….Dio-Holy Diver sanırım, ilk albümdü. O formatta tabii ki o zamanlar CD yoktu. Aslında bildiğiniz plaklar vardı…

Metal müzik dışında dinlediğiniz başka müzik türleri var mı?

Tabii ki, bu her zaman açık fikirli olmamıza yardımcı olan bir şeydi. Septic Flesh’in her bir grup üyesi, sadece metal değil, birçok farklı müzik tarzı dinliyor. Ama tabii metal dinlemeyi en sevdiğimiz tur. Ve her türlü metal, doom, death, thrash, her neyse…hepsi…black…birçok farklı metal türünü dinliyoruz, bildiğiniz klasik metal de. Ayrıca tahmin edebileceğiniz gibi çok fazla soundtrack dinliyoruz. Örneğin Danny Elfman gibi bestecileri severiz. Basil Poledouris ve diğerleri. Ayrıca ambient müziğini seviyoruz, Dead Can Dance gibi şeyleri dinlemeyi seviyoruz ve aslında bir konserde birlikte çalma şansımız olmuştu, harika bir deneyimdi. Ayrıca rock.. Sevdiğimizi biliyorsun, mesela David Bowie dinlemeyi seviyorum. Gothic, klasik grupları biliyorsun, The Cure, ayrıca birkaç tane pek tanınmamış isim… Ayrıca Fields of Nephilim dinlemeyi çok seviyorum. Gotik benim diğer favori türlerimden biridir. Bir sürü farklı müzik. Tabii ki klasik müzik. Bence müziğin büyüsü size hissettirdiği duygulardadır. Bir şarkıyı dinlerken bana bir derinlik hissettiriyorsa o zaman benim için iyi olduğu anlamına geliyor. Bu da benim kriterim, nasıl adlandırdığınız umurumda değil, popüler bir şey mi ya da sadece ben mi dinliyorum umurumda değil. Bu yalnızca duygularla ilgili.

Sanırım bu türlerin hepsini aşağı yukarı Septic Flesh’in müziğinde de bulabiliriz,. Belki gerçekten gotik değil, ama birazı. Ya da doom ya da death metal elbette…

Çünkü bilirsin, müzik dinlediğinde bir parçası sana dönüşür. Müzik insandan insana aktarılan bir şeydir. Yani öyle havadan gelen bir şey değil, var olan bir şey. Bazı spesifik bilgiler var ama bu bilgiler milyonlarca farklı şekilde milyonlarca farklı duyguyla çalınabilir. Müziğin büyüsü işte budur.

Çok teşekkür ederiz, sizleri burada ağırlamak ve sizinle röportaj yapmak bizim için bir zevkti. Umarım hepimiz güvende oluruz ve sizi tekrar sahnede canlı görürüz.

Tabii ki röportajdan çok keyif aldım. Beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Elbette herkesin sağlıklı ve güçlü kalmasını da diliyorum. Bu zor dönemi aşacağız ve her şey daha iyi olacak, bir sonraki aşamaya hazırlanalım. Ve pozitif kalmaya çalışın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu