Temelleri İzmir’de atılmış olan melodik/senfonik /extreme / black metal grubu DIABOLICAL RAW‘ ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
– Merhaba Ozan , Öncelikle ‘Diabolical Raw’ kimdir, ne çalıyor , hiç bilmeyen ve yeni duyacak olanlar için kısaca grubun geçmişinden bahsedebilir misin ?
Ozan E: Merhaba, kısaca tanımlamak gerekirse; Diabolical Raw, ben ve Ozan olmak üzere iki kişilik kadrodan oluşan, ürettiği müzik itibariyle “Symphonic Blackened Death Metal” icra ediyor diyebileceğimiz bir gruptur.
– İzmir’de kökü 2000’lerin başına dayanan bir oluşumsunuz hatta hatırladığım kadarıyla 2000-2010 arası oldukça aktiftiniz, yabancı grupların altında konserleriniz olmuştu.Grup o dönem niye durdu ve şu an yeniden canlandırma fikri kimden geldi ?
Ozan E: Aslında grubun kökü 1998´e dayanıyor, ben ve Ozan o dönem kadroda değildik, zaten yaş olarak, grubu kuranlarla aramızda fazlasıyla yaş farkı var. İlk kadro 90´lar sonu 2000´ler başında bir çok konser vermiş; ama ortada bir ürün yoktu. Daha sonra grubun başına bela olan eleman değişimleri sorunu başladı, orijinal kadrodan geriye Ferit ve Umut kalmıştı ve grubu tekrar aktif hale getirmeye çalışırken Ozan o dönem gruba dahil oldu, daha sonra bir çok eleman denendi ve gruba dahil oldu. Benim gruba katılımım ile birlikte o dönemki kadro son halini almıştı. 7 kişiydik, kadro birden baya genişledi. O dönem üniversiteyi yeni bitirmiştim, İzmir´e döndüğümde “Daimonion” demosunun kayıtlarında sona yaklaşmıştık. Açıkçası o dönemde dinleyici gruba pek güvenmiyordu aslında, o kaydı çıkaracağımıza inanan kişi sayısı da azdı eminim. Şimdi dönüp o dönemi değerlendiğimde, ürettiğimiz müzik itibariyle aslında hem tecrübemizin el verdiği, hemde kişisel zevklerimizin ortalamasına baktığımda, aklımız hala 90’lar ortalarında üretilen melodik Black-Doom Metal´de kalmıştı diyebilirim. Tabi ki hiç bir şey yerinde sabit durmuyor, özellikle Metal Müzik´te gelişim çok hızlı ve öz eleştiri olarak söyleyebilirim ki; çağının gerisinde kalan bir çalışma oldu. Neticesinde piyasaya çıktı ve bu tarz müziği takip eden dinleyici kesim tarafından beklemediğim kadar sevildi. Demo kayıtlarının tamamlanması aşamasında geldiğimizde Marduk konseri duyuruldu, bizimle beraber üç ön grup çıkacaktı; ama bir sorun oldu ve Moribund Oblivion sahne almadı (Sebebini hatırlamıyorum). Demonun satışı konser günü başlamıştı. Bütün bu ayrıntıları tekrar bir araya getirdiğimde unutulmaz bir deneyim yaşadığımızı söylemek yanlış olmaz.
Sonrasında hemen albüm çalışmasına başladık ve bununla birlikte bir çok sorun zamanla ortaya çıktı. Çağı yakalamak için parça kalitesini ve kendimizi de kesinlikle geliştirmek gerekiyordu, “Altyapılar, gitar rif yapısı vokal çeşitliliği, kadın vokal kullanacak mıyız, yoksa kullanmayalım mi?” derken 7 kişinin birbirinden farklı görüşe sahip olduğu ve ortak noktayı bir türlü bulamadığımız bir aşamaya geldik ve sonrasında kronikleşen eleman değişikliği süreci tekrar başladı. Bir yandan beste yapmaya devam ediyorduk her yeni gelen elemanla birlikte yaşanan değişimler, tekrar revize etmeler gibi ayrıntılar, eleman değişikliği problemiyle birlikte paralel ilerleyen problemler yumağına dönüştü. Diğer bir yandan Ozan ile benim diğer grubumuz Human Harvest, İzmir´de ve dışında bir çok konser veriyordu, orada yaşanan eleman değişimi sorununu Diabolical elemanlarıyla telafi eder olduk ve bu da Diabolical´ı iyice yavaşlatan son etken oldu. Neticesinde bir yerde tıkandı ve çalışmalar durdu.
Üzerinden çok uzun bir zaman geçtikten sonra Ozanla bir albüm yapabilir miyiz? Yaparsak nasıl kaydedecegiz gibi temel konular üzerinde sohbet ederken, aslında bunun altından kalkabileceğimizi gördük ve kararımızı verdik. İlk olarak küçük bir isim değişikliği yaptık. Aynı anda grubun geçmişini ve yeni bir girişim olduğunu ifade etmesini istiyorduk ve Diabolical Raw’ a karar verdik.
Ozan T: Gruba 2003 yılında dahil oldum o zaman 18 yaşına yeni girmiştim, daha öncesinde Arms of Sorrow adında pure black metal tarzında bir grubum vardı, vokalistin stilini pek sevmiyordum, tam içime sinmiyordu. Konser teklifi gelmişti; ama grup o haldeyken çıkmak çok içimden gelmiyordu. Bir gün Alsancakta (Dönemin. hatta günümüzde de İzmir Metal ortamının merkezi) içerken Diabolical´ın o zamanki vokalisti Dede Ferit ile karşılaştık, o dönemde Diabolical her zamanki gibi eleman değişimine gitmişti grup aktif değildi. Dede Ferit’e bizimle bir konserlik sahneye çıkar mısın diye teklifte bulundum (yürek yemişim) oda seve seve yardim edeceğini söyledi; ama nasıl çalıyoruz iyi miyiz neyiz ne değiliz hiçbir fikri yoktu. Ertesi gün için planladığımız provaya çağırdım. Stüdyoya geleceğini bile beklemiyordum aslında; ama geldi ve çok heyecanlanmıştım. Girdik çaldık bizi dinledi ve provanın 2. kısmında doğaçlama vokallerle eşlik etti, ortaya çıkan atmosfer süperdi (o döneme göre ) Ferit, prova çıkışında Diabolical´ın klavyecisi Umut´u çağırdı ve grubu tekrar aktif hale getirelim diye teklifte bulundular. Gruba bu şekilde dahil olmuş oldum. Yıllarca grubu gotik ve ağır yapısından kurtarıp daha sert bir havaya bürünmesi için çabaladım; ama yoğun klavye altyapılı bir grup olduğu için bunu değiştirmek zordu. Benim yaptığım besteler Pure Black, Umut’un yaptığı besteler Gothic Metal formunda ortaya çıkıyordu. Ortada iki farklı beste yapısı vardı. Gruptaki herkes gotik, daha yumuşak müziği tercih ediyordu. Sonunda ben pes ettim, çoğunluğa uydum ve birazda içime sinmeye sinmeye çaldım. Daha sonrasında Ferit gruptan ayrıldı, Demogorgan grubunun vokalisti Cem eşlik etti bir dönem bize, grubun kendine has bir vokalisti olmalı diye düşünüyordum, çünkü grup iyice raydan çıkmıştı, Demogorgan´a benzemeye başladı. Vokal arayışlarına başladık ve Ozan E. İle ortak arkadaşlar vesilesi ile tanıştık, ardından gruba dahil oldu ve E.P. kayıtlarına başladık. Ozan’ın da dediği gibi eleman sorunlarını bolca yaşadık, hep sıfırdan topladık kadroyu, bizde bir noktada pes ettik. Ozan ile uzun bir zamandan sonra grubun geçmişi hakkında konuşurken DIABOLICAL‘ın bir albümü hak ettiği konusunda ayni fikirdeydik. Bir anda gaza gelip yapalım dedik ve çalışmaya başladık ve sonunda albüm çıktı.
-Gelelim ilk tam zamanlı albümünüz olan ve yaklaşık 58dk boyunca oldukça karanlık ve ürkütücü atmosferiyle dikkat çeken ‘Estrangement’ ‘e, albümünün oluşum süreci,lirikleri ve şu ana kadar alınan tepkiler hakkında neler söylemek istersin ?
Ozan E: Albümü yapmaya karar verdikten sonra, süreç baya hızlı gelişti. Ozan altyapıları, orkestrasyonu yazmakla başladı, bir parçayı bitirdikten sonra sıradaki parça üzerinde çalışmaya başladık. Orkestrasyon konusunda Ozan aklında ne varsa ilk olarak ham halini kafasindaki trafiğe göre iskeletini oluşturup bana gönderdi ve üzerine fikir alışverişi başladı. Bu yöntemle önce altyapıyı, daha sonra da gitarlar ve diğer enstrümanları bitirdik. Parçalar vokal kayıtlarından önce son hallerini aldiktan sonra vokaller üzerinde çalışmaya başladım. İlk olarak her parça için birbirinden bağımsız konular üzerinde çalışmaya karar vermiştim; ama bir yerden sonra bu durum sorun olmaya başladı, dokuz şarkı için ayrı ayrı bir hikaye yazmak zor geldi açıkçası. O ana kadar yazdığım sözlerden en sevdiğimi aldım ve onun konusu üzerinden bir konsept oluşturmaya karar verdim. O ana kadar yazdığım bütün sözleri bir kenarı bıraktım. Albümün konseptinin oluşum süreci böyle başladı. Konsepti; topluma yabancılaşmış ve zaman içinde ondan nefret etmeye başlayan, kendini insanlardan izole etmiş, kendi karakteri ve zihninde yarattığı birçok doğaüstü şeytani karakter ile mücadelesi arasında sıkışmış ve devam eden süreçte kafasındaki bu doğaüstü karakterin manipülasyonu ile bir seri katile dönüşen, şizofren bir karakteri, yoğun metaforlar kullanarak anlatılması olarak özetleyebiliriz.
Ozan T: Besteleri üretme aşamasına başlamadan önce Ozan ile yönümüz nasıl olacak, bunca zaman sonra grup hangi çizgide ilerleyecek diye bolca kafa yorduk; çünkü Melodic Extreme Metalin bir çok türünü seviyoruz, bu konuda zevklerimiz ortak. Sert bir ürün olsun istiyorduk. İkimizinde Death metal geçmişi ortada. Death ve Black metali senfonik bir temele oturtup yırtıcı karanlık bir o kadar soğuk olması için kafamda kompozisyon oluşturmaya başladım. Evimde kayıt alma imkanım olduğu için her aklıma geleni kaydettim. Alt yapıları oluşturup Ozan‘a yolladım. Yapılanlar üzerine Ozan´ın yorumlarını aldım ve revizeler yaparak son hallerine getirdik. Emperor, Elend ve Ephel Duath her zaman sevdiğim ve saygı duyduğum gruplar oldu. Bu gruplar gibi orkestrasyonlar olmasını; ama bir yandan da death metal kadar güçlü olmasını istedim ve bence başarılı olduk. Şu ana kadar olumsuz herhangi bir tepki ile karşılaşmadık. Iyi tepkilerin gelmeye devam edecegini umuyorum. Albümümüze güveniyoruz, Türkiyede senfonik alt yapı kullanmak adına birçok grup denemeler yaptı, bunları hiçe saymak saçma olur; ama Diabolical Raw´in ortaya koyduğu gibi tam bir Barok dönem klasik müziği içinde barındıran bir çalışma icra edilmedi. Bu anlamda ilk ürünü ortaya koyduğumuzu düşünüyorum..Türk gruplarinin yabancı menşei gruplardan bir eksiği yok bence. Türk death metal grupları ülkemizi yurt dışında çok iyi temsil ediyorlar. Ama Black metal hep eksik kaldı, iyi temsilcilerde 1 elin 5 parmağını geçmez. Bu albümde bence Türk grubu olarak bu tarzda buradayız diyebildik.
– Kişisel olarak bu tarz black metal dinleyen biri değilim fakat alt yapılarınız oldukça kuvvetli, orkestrasyonlar müziğe biraz farklı bir hava katıyor fakat yine belirtmem gerekirse bu tarz grupların son dönemde 2000’lerdeki kadar revaçta olmadığını düşünüyorum, bu konu hakkında neler söylemek istersin? (Bu tarz önerebileceğin gruplar takipçilerimizin ufkunu genişletebilir?)
Ozan E: Metal´in alt türlerinin popülerligi zaman içerisinde değişim gösteriyor tabi; ama bence melodik temelli alt türler her zaman yoğun ilgi görür. Metal müzik üreten bir müzisyen, bu müziği dinlemeye başladığı ilk dönem, onu etkileyen ilk grup ve müzisyenler ve sonrasında bir enstrüman ya da vokal üzerinde pratik yapmaya başlayıp bu yolda ilerledikçe, kendi yorumunu bulana kadar devam eden süreçte hangi yolda ilerleyeceği ortaya çıkıyor. Bu sebeple içinde bulunduğu zaman diliminde hangi alt tür ön plandaysa seçimini buna göre yapan müzisyen sayısı azınlıkta bence. Günümüzde Sludge doom metal ön planda; fakat bu kadar ön planda değilken de bu tarzda üreten bir çok grup vardı; ama ilgi bu yönde değildi. Büyük firmalar bu gruplara şans verdikçe, dergilerde ve sahnede boy gösterdikçe bu madeni kazmaya başladı i̇nsanlar ve bunun devamı geliyor. 2000 öncesine bakarsak yine Senfonik ya da yoğun synth altyapısı üzerine inşa edilmiş çok iyi albümler var; Bishop Of Hexen – Archives of an Enchanted Philosophy, Agathodaimon – Blacken the Angel, Higher Art of Rebellion albümleri buna örnek gösterilebilir. Dediğin gibi 2000 başlarında, bu tarzda üretim yapan gruplar çok iyi albümler çıkardılar ve bu tarz zirve noktayı gördü. Haliyle benim gibi türün sevenlerini mest etti bu albümler ve ilgi o dönem bu tarzın üzerinde baya yoğunlaştı. Günümüzde, o dönemde olduğu gibi seçkin örnekler sıklıkla karşımıza çıkmıyor; ama bu türde, zirve noktasına ulaştığı dönemden bugüne kadar olan sürece baktığımda, benim için önemli albümlerden bir beşli yapmam gerekirse liste söyle olurdu:
- Anorexia Nervosa – Redemption Process
- Dimmu Borgir – Death Cult Armageddon
- The Bishop of Hexen – The Nightmarish Compositions
- Septic Flesh – The Great Mass
- Fleshgod Apocalypse – Agony
Ozan T: Ben aynı fikirde değilim. Melodic Black metal çok geniş yelpazeye sahip olan bir tarz ve her bir alt türün kitlesi oldukça kalabalık, yani 2000 lerin başında bu tarz tutuluyordu şu anda revaçta değil gibi bir şey söz konusu değil bence. Diabolical Raw’ın şu anki tarzını herhangi bir grubun tarzına benzetemiyorum; çünkü tek bir tarzı merkezine almış bir albüm değil. Biz içimizden geçen hisleri müziğimiz ile albüme yansıttık. Birazda kendimiz için yaptık bu albümü. Amacımız bazı memleketim grupları gibi popüler olalım. herkes bizi konuşsun, her yerde ismimiz geçsin, hep bizden bahsedilsin diye değil. Biz en başta kendimizin sevdiği bir albüm yapmak istedik ve aldığımız tepkilere göre de başardığımızı görüyorum. Ürettiğimiz müziğin ekseninde benim için önemli olan gruplar ise:
- Emperor
- Ephel Duath
- Vesania
- Mirrorthrone
- Orakle
- Caragh Angren
– Albümünüz hem kaset hem de cd formatında piyasaya sürüldü,bu aşamada grup yoluna 2 kişi olarak mı devam edecek yoksa, gruplaşıp konserler verme planlarınız var mı ?
Ozan E: Diabolical Raw, iki kişiden oluşan bir grup. Bazı kritiklerde “Two Man Band” gibi bir tanımlamayla da karşılaşıyoruz bazen. Bu durumu açıkçası bu güne kadar bir avantaj olarak kullandık; hızlı karar alma, parçalar üzerinde ki gerekli değişikliklerin daha çabuk yapılabilmesi gibi. Bunun yanında dezavantajları da var. Ben Almanya’da yaşıyorum Ozan ise İzmir’de, istediğimiz an bir araya gelemiyoruz, konser verme şansımız azalıyor. Sahnede bize yardım edecek müzisyen dostlarımız çok, eğer ki bir konser durumu olursa bunun altından şüphesiz kalkarız; fakat diğer yandan, en azından gruba bir kişinin daha dahil olması bizi olumlu yönden etkiler. Ama şunu kesin söyleyebilirim ki Diabolical Raw, geçmişte olduğu gibi tekrar kesinlikle 6,7 kişi gibi bir kalabalığı kadrosunda barından bir grup olmayacak.
– Grup üyeleri olarak neler dinliyorsunuz ,mesela en son satın aldığınız albümler neler?
Ozan E: Metal´in neredeyse bütün alt türlerini dinlerim, her bir tarz, bünyesinde çok iyi örnekler barındırıyor; ama ağırlıklı olarak Black ve Death metal dinliyorum. Arşivimde bazı grupların bütün Diskografisini tamamlamak için eski albümleri toplamaya devam ediyorum. Marduk’un Ep, Demo ve Full-Length albümlerini tamamlamaya çalışıyorum son dönemde, son olarak Iron Dawn`i almıştım. Yeni keşfettiğim bir gruba örnek olarak olarak son aldığım albüm; Schattenvald – “… und ewig dauert der Berg …” Metal müzik dışında Klasik müziği her zaman takip etmeye çalışırım. Klasik konçertoları zamanım oldukça dinlerim, bence çok keyifli; J.S. Bach´in yazdığı konçertolar çok etkileyicidir bence; Brandenburg ya da Violin konçertoları gibi.
Ozan T: Ben kaliteli işleri seviyorum tarz ayırt etmeksizin. Kayıt kalitesi benim için çok önemli. Ağırlıklı olarak Slam Brutal Death Metal dinliyorum. Progressive, Beatdown, Orchestral vazgeçilmezlerimdir. En son Vulvodynia – Psychosadistic Design albümünü aldım.
– Son dönemde Türkiye’den çıkan grupların yurt dışında da iş yaptığını ve festivaller,konserler verdiklerini görüyoruz, bu doğrultuda sende kişisel olarak yerli grupları en çok destekleyen ve takip edenlerden birisin, Türkiye’de metal sence rayına oturdu mu ?
Ozan E: Yerli gruplar elbette desteklenmeli ve ben bunu severek yapıyorum, diğer bir yandan her ne kadar Türkiye’de yaşamasamda, Türk grupların kendi masraflarını çıkarabilecek kadar satış seviyesine ulaşmasını çok istediğim için, ortaya bir ürün koyan her grubun en azından temel olarak albümünü alarak destek olmaya çalışıyorum. Dinlemediğim tarzda bir grup olsada, elemanlarıyla iyi ilişkilerimin olmadığı bir grup olsa bile hatta albümünü alırım, albüm ya da demo her ne üretmiş ise objektif olarak değerlendiririm. Her grup bunu yapmıyor tabi, hatta elemanlarından biri ya da bir kaçı arkadaşım bile olan gruplar, ayan beyan elimden gelen her desteği vermeme rağmen, karşı taraf ürettiğin ile ilgilenmiyor 🙂 Aslında bu o kadar da önemli değil benim açımdan, umrumda da olmaz; fakat Metal Müziğin Türkiye’de kendi başına endüstri haline gelmesi için yerli grupların kendi aralarında bu dayanışmayı mutlaka yapmak zorundalar. Diğer yandan organizatörlerde; şu grubun falanca elemanına sinir oluyorum, bu grup benim kankam o yüzden her daim benim konserimde sahne alır. tarzinda tutumlarından vazgeçerek; kitlesi her zaman konsere gelen, başarılı albümler yapan, sahne performansı iyi olan gruplara sahne vermeliler. İkili ilişkiler elbette ki önemlidir; ama sadece bunu temel alıp organizasyon yaparken, sonrasında neden battık diye ağlamamak lazım. “Ben bu işi kendi zevkime göre yapıyorum, bir organizatör değilim, kendi sevdiğim grupları sahnede görmek istiyorum” gibi bir yaklaşım varsa zaten bu kişiye falanca grupları neden görmezden geliyorsun gibi bir eleştiri yapılamaz bu ap ayrı bir durum; ama sadece değindiğim bu iki noktadan bile bakarsak, Metal rayına oturdu mu? Sorusunun yanıtı benim için her zaman ”Hayır” olacaktır. Oturacak gibi de değil. Bu soruyu “Türkiye’yi AB’ye alırlar mı?” sorusuna benzetiyorum, en iyi niyetle nasıl ki “Çok zor, en azından yakın gelecekte mümkün değil” gibi bir cevap veriyorsak, senin sorunun da yanıtının da ayni olduğunu düşünüyorum. Bu iş, temeli; Basın, Organizatörler, Gruplar ve Dinleyici olarak dört temel unsurun oluşturduğu bir zemin üzerinde duruyor. Dergiyi, fanzini çıkaranlar “Abi biz yerli grup kritiği yapmıyoruz, gruplar kırılıyor, elestiri kaldıramıyor ya da kavga çıkıyor” gibi bir bahaneyle çekingen davranıp, Türkiye’deki Metal dinleyicisinin %99,9´unun görme ihtimali çok çok çok düşük oldugu Avrupa´da ki bir underground konserini yazmayi tercih ederlerse, Organizatörler kankam kardeşim muhabbeti ile grup seçimine devam ederlerse, gruplar istedigi kadar başarılı olsunlar, yurtdışında festivallere turnelere katılsınlar, bütün bunları öncelikle kendi ülkesinde ki dinleyici ile paylaşmadıktan sonra bir kıymeti yok. Elbette ki diğer bir yandan hayatın gerçeği olarak ekonominin durumu, kur farkı gibi bir gerçeklik var ki, bu durum zaten her türlü kişisel ve sahne ekipmanı pahalı olan bu müziği destekleyecek iyi organizasyonların, kaliteli basılı yayınların devamlı olmasını zorlaştırıyor. Ama bu sorunlar; az önce bahsettiğim problem haline gelmis tutumlar bir kenarı bırakılır ve gerçekçi bir yaklaşımla; grupların, basılı – online fanzin, dergi, radyo gibi, yayınlarının ve organizasyonların birbirleri arasındaki koordinasyon bir düzene oturursa, çok kısa sürede Türkiye’de üretilen Metal Müzik, bütün yönleriyle seviye atlar. Özellikle Extreme metal üreten gruplar, organizatörler, ve yayınlar bu tarz bir iletişim içinde olmalı, zira zaten eskilerin büyük isimleri ve bu grupları ilgi odaklarına almış organizatörlerle Extreme Metal grupları arasındabüyük bir iletişim kopukluğu var. Örneğin Pentagram bir yil içinde bir çok konser veriyor (iyiki de veriyor umarım uzun süre de devam ederler) hiç değilse bir İstanbul – İzmir – Ankara üçlemesini kendini ispatlamış Extreme metal gruplarından biriyle yapsa, sadece bu bile yerli piyasayı önemli oranda hareketlendirir. Yıllar önce fazlasiyla okunan MetalTr sitesinin forumunda bir konu açmıştım: “Pentagram için bir Tribute albüm yapılsa iyi olmaz mı?” diye. Daha sonra bu konu bir konser fikri halini aldı, birçok extreme underground grup bu konserde sahne aldı ve sevdikleri bir Pentagram parçasını çaldılar, Pentagram üyeleri de konsere katıldılar ve bence bu atılmış çok önemli bir adımdı o döneme kadar. Bunun devamı gelmeliydi ve bence underground gruplar bunun için yeterince adım attılar, başta Pentagram´ın ve geçmişte yaptığı büyük işlerle unutulmazlar arasında yerini almış büyük isimlerin, bu konuda olumlu adımı atıp destek olmaya başlamaları gerekiyor. Sevindiğim ve beni umutlandıran tek nokta ise, yerli gruplarımız (tabi ki Extreme metal gruplarımız, Heavy, Prog, Power türlerinde çok az başarılı girişim var) Avrupa ve ABD ile karşılaştırıldığında çoğu zaman, bu adı gecen kıtalar da üretilen albümlerden daha iyi işler yapıyorlar son dönemde ki bu hepimizin önünde duran dağ gibi bir gerçeklik. Bu kadar ekonomik zorluğ rağmen elde edilen bu başarı, daha fazla görmezden gelinemeyecektir bence.
Artık çok sayıda iyi konser oluyor ve hemen hemen boş geçen konser yok denebilir. Yeni nesilden umutlu musun ? (Türkiye için konuşuyoruz)
Ozan E: Az önce dediğim gibi; beni umutlandıran tek şey gruplarımızın başarısı. Performanslar çok iyi geçiyor, elbette bu da dinleyicinin gözünden kaçmıyor, iyi iş mutlaka bir şekilde karşılığını buluyor. Kaliteli grubumuz çok, eskiden bir onlu listeyi zar zor yapıyorduk, artık bir çok tarzda iyi gruplar çıkıyor, saymakla bitmiyor. Örneğin, Mezar Org. bu grupları çok iyi organizasyonlarla seyirci ile bir araya getirdi, her bir konser tecrübeye bir tuğla daha koyuyor. Analog yöntemlerle müzik dinlemenin tekrar yükselişe geçtiği son günlerde evlere plaklar kasetler tekrar girmeye başladı, bunun da konserlere katılımda olumlu etkisi var muhakkak. Dinleyici gruplarla bir araya gelmek istiyor, ortada kaliteli bir organizasyon ve iyi çalan gruplar varsa dinleyici şüphesiz parasını ve boş zamanını bunun gibi organizasyonlara ayırır. Elbette ki bu iş, bu ekonomik buhranda eminim ki birçok zorluklara rağmen yapılıyordur, umarım Mezar Org ve diğer organizasyonlar bıkmadan yoluna devam ederler..
– Verdiğin cevaplar için teşekkür ederim, takipçilerimize iletmek istediklerin varsa onu alıp röportajı sonlandırmak istiyorum.
Ozan E: ben teşekkür ederim bize zaman ayirdiginiz için, Extreminal´i ve bizi takip edin. Albüme online ortamlardan da ulaşabilirsiniz Spotify, Deezer gibi, muhakkak bir şans verin ve bu röportajı olabildiğince çok arkadaşınızla paylaşın..