Blog
Trend

Arşiv Odası : Tozlu Raflar #8 – Dissection – The Somberlain

Tozlu Raflar Serisinin Bu Sayısında Efsane İsveçli grup Dissection'un The Somberlain Albümü Var!

Dissection , İsveç Metal´i için önemli olduğu kadar global anlamda da hem Black Metal hem de Melodic Death Metal  sevenleri için efsaneler ligine çıkmış bir grup. Kariyerlerinde sadece üç adet  albüm olsa da (ki bu sayı isimlerinin beraber anıldığı gruplarla karşılaştırıldığında oldukça az) Extreme Metal sahnesinde ki yeri hiçbir zaman sarsılmayacak olması, birçok fan için kabul edilen gerçekliktir.

Grup kariyerine yazdıkları ilk şarkı “Inhumanıty Deformed” ile başlıyor. O dönem yoğun Napalm Death etkisi altında olan elemanlar zaman içinde kendilerini dağa melodik ve atmosferik bir türe yönlendirdiler. Grubun ilk kaydı 1991 yılında piyasaya çıkan ilk demoları; “The Grief Prophecy” dir. Demonun kapak tasarımı günümüzde Necrolord olarak da tanınan, extreme metal sahnesinin bir çok grubunun kapak çalışmasına imza atmış Kristian Wåhlin tarafından yapıldı. Sonraki yıllarda grubun diğer albüm kapak çalışmaları da aynı isim tarafından yapıldı. Grup elemanları ilk demoyu piyasaya çıkardıklarında ortalama 15 yaşındaydılar. Bu kadar genç yaşta ve görece tecrübe eksikliğine rağmen İsveç ve Norveç underground piyasasında tanınmayı başardılar. Ocak 91 de kadroya John Zwetsloot dahil oldu ve grubun önemli bir parçası haline geldi. Dissection´ın müziğinin karakterinde önemli bir paya sahip olan “Dual Armoni Gitar Sound” una uzanan yolda Zwetsloot´un etkisi görmezden gelinemez. Zwetsloot ile güçlenen kadrosu ile sahne aldığı ilk konser Şubat 1991´de grubun bir araya geldiği şehir Stromstad´da organize edilen bir Death Metal etkinliğiydi. Demo underground piyasada hızla yayılırken, bu süreçte Fransız menşeli Label Corpsegrinder Records bir EP kaydı için grup ile anlaştı.

Nisan 1991´de Mayhem´in efsanevi vokalisti Dead´in intiharından bir kaç gün sonra grup Falkenberg kentinde sahne aldı. Bir şehir efsanesine göre “The Grief Prophecy” demosu Dead´in hazırladığı bir kapak ile onun onuruna özel bir başımla satışa sunuldu; fakat grubun kariyerinde resmi olarak bu ayrıntıdan bahsedilmiyor. Grup Eylül 1991´de Corpsegrinder Records etiketiyle üç parçadan oluşan EP´si “Into Infinite Obscurity” yi piyasaya sürdü. Ep, demo kayıtları gibi oldukça ses getirdi, bin kopya basılan EP´nin kısa sürede tükendiği söylenir. Aralık 1991´de Nodtveidt (Gitar-Vokal) ve Ohman (Davullar) Mayhem ve dönemin Black Metal grupları arasında yapılanan oluşumu Black Circle´ın patronu Euronymous tarafından Norveç´in Askim kentinde düzenlenen bir Black Metal konserine davet edilirler ve ikili Euronymous ile birlikte Mayhem´in Black Metal sahnesinde kült olmuş parçası “Freezing Moon” ‘u beraber çalarlar. Bu ve bunun gibi ayrıntılar grubu daha bir albüm piyasaya sürmeden underground piyasadaki yerini oldukça sağlamlaştırır.

92 yılında grup No Fashion Records ile anlaştı ve ilk albümleri “The Somberlain” ıcın Mart 1993´te Hellspawn/Unisound stüdyoda kayıtlara başladılar. Albümün mühendislik işçiliği birbirinden kaliteli işleri ile tanınan Dan Swano (Kadrosunda yer aldığı sayısız grubu da unutmamak gerek elbette) tarafından üstlendi. Bu süreçte İsveç´te farklı kentlerde yaşayan grup elemanları Göthenburg´a taşındılar o dönemde İsveç Metal´inin bir başka efsane grubu At the Gates ile birlikte aynı prova mekanını paylaşıyorlardı. Albüm Aralık 1993 yılında piyasaya çıktı ve senenin başında öldürülen Euronymous´a ithaf edildi.

Dissection fanları için grubun kariyerinde yer alan üç tam zamanlı albüm birbirinden değerlidir ve bir çoğu birini diğerinden ayırmaz. Bende iflah olmaz bir Dissection fanı olmama rağmen grubun yobaz fanlarının aksine The Somberlain benim için grubun en iyi albümüdür. Şimdiden duyabiliyorum bir çoğunuz “Ssssssss***ktir ordan en iyisi Storm of the Light’s Bane´dir. diyorsunuz. Storm of the Light’s Bane albümünün köpek gibi hayranı olmama rağmen yine de bende ibre her zaman The Somberlain´e döner. Ergenliğin sonlarına doğru Dissection ile tanışmıştım ve elime geçen ilk albüm The Somberlain idi. Grubun müziğinin içinde Melodic Death Metal’e ağırlık verdiği son dönemleri düşündüğümüzde Belki de Black Metal yönünün daha ağır basmasından ötürü The Somberlain´ı daha çok beğenirim. Ayrıca Black Metal´ın ikinci dalgası albümlerinin ilk örneklerinden biri olması da benim için diğer bir önemli ayrıntıdır albüm adına.

Bu albümü her dinlediğimde, cd ya da plak fark etmez her sürümünde, albümün tamamını dinleyip bitirdiğimde farklı bir lezzet bırakır ve her defasında birbirinden güzel anıları da beraberinde getirir. Albüme baştan sona hissedilen karanlık, soğuk bir atmosfer hakim. Albüm ilk parça “Black Horizons” ile açılışı yapıyor, parçanın hemen başında tersine söylenen cümleler ilk dikkati çeken ayrıntıdır. Cümlelerin düzden ifade edilişi “Frost is spreading across the plain to welcome the eternal night” şeklinde ve bu sözleri ikinci albümde yer alan parça “Where Dead Angels Lie” da da kullanıldığını görüyoruz. “Black Horizons” kesinlikle Dissection´un kaydedilmiş en iyi şarkılarından biri, en iyilerden bir beşli yaparsak “Black Horizons” muhakkak bu listede yer alır. Parça muhteşem bir enerji ile başlıyor, ilerleyen dakikalarda parçanın değişken yapısı kendini belli ediyor. orta tempo devam eden riffler, beklenmedik bir anda kulakları dolduran clean koro vokaller, eşsiz bir zarafet ile icra edilen akustik bölüm parçanın inişli çıkışlı ruh halinin ayrıntılarını bize sunuyor. Albümün bütün ayrıntılarına işleyen karanlık atmosferin açılışını “Black Horizons” layığıyla yerine getiriyor. Jon Nodtveidt´in efsane vokalleri de albümün daha başında kendini öne çıkaran ayrıntılar arasında. iyi Mayhem fanları bu parçanın riffleri arasında çok az da olsa Mayhem etkisini gözlemleyebilirler. Grubun o dönem Mayhem ile yakın ilişkisi buna sebep olabilir. Black Metal adına tam anlamıyla epik bir parça.

Albümde henüz daha ilk parçanın etkisinden çıkamamışken, albüme adını veren bir diğer Dissection klasiği “The Somberlain” muhteşem melodik başlangıcıyla hayatımıza giriş yapıyor. (İleride bir hafıza kaybı ya da bunama yaşamazsam daha çok uzun yıllar benimle birlikte kalacak gibi ). “The Somberlain” in benim için diğer Dissection parçalarına göre daha özel olmasının bir çok sebebi var. Birincisi dinlediğim ilk Dissection parçası olması, karma çekme kasetler sayesinde tanıştığım bu parça uzun süre walkmanımde döndü. Ardından gelen internetin her eve girmeye başladığı dönemle birlikte elbette indirme programlarında aradığım ilk şarkılardan biri oldu ve şans eseri 97 yılı Wacken performansına ulaşma şansına erişmiş oldum. Konserde ki muhteşem atmosfer, grubun parçayı harika icrası, seyirci ile muhteşem iletişimleri beni gruba ve parçaya bir kere daha hayran bıraktı. “The Somberlain” benim için karanlığın ve gecenin şarkısıdır. Soğuk kış atmosferinin fon müziğidir adeta. Kış mevsiminin amansız geçtiği bir şehir sayılmaz büyüdüğüm şehir İzmir; ama soğuk günlerde ciğerleri ok gibi delen rüzgarının eşliğinde, sokaklarda ve sahilde adımlarken doğanın muhteşem kış atmosferi adeta bu şarkıyı çağırır. Bu parça muhteşem melodik yapısı, benzersiz riffleri ve bütün ayrıntıları ile bütünleşen mükemmelin ötesinde ki vokal performansıyla Black Metal sahnesinin en iyi parçalarından biridir. Bütün bu ayrıntılarının yanında şarkı sözlerinin yazımının estetiği de parçanın bir diğer vurucu ayrıntılarındandır. Parçanın 2.26´ci dakikası ile birlikte muazzam uyumuyla devam eden muhteşem melodik riffin icrasının devamında gelen bölüm parçayı dinlediğim ilk gün kafama kazınmıştı:

“I flew over crystal ground
My existence, numb
Over orchards of grievance
sorrow and tears
This beautiful silence
calls me now.”

Albüm bir biri ardına gelen iki epik parçanın ardından “Crimson Towers” ile akustik bir mola veriyor. Albümün ilk dakikasından itibaren devam eden karanlık, soğuk atmosfer bu içe dönük melodilerle, farklı ve daha dip bir boyut kazanıyor. Soluksuz devam eden tempoya bu tarz akustik molalar verme tavrı bu albümden sonra iyice yaygınlaştı demek yanlış olmaz. Bu albümün ardından özellikle İsveç ve Norveç’de piyasaya çıkan diğer türdaşlarının albümlerine baktığımızda buna benzer bir çok leziz akustik mola yada outroya rastlamak mümkündür.

Sıradaki parça ise albümün 4. şarkısı “A Land Forlorn”. Bu parçada oldukça kaliteli bir gitar işçiliği ile üretilmiş rifflerle başlıyor. Devamında gelen rifflerin yapısı Dissection´un soundunun oluşmasında yol gösterici olan Metal sahnesinin ilk gruplarının etkisi görülüyor. Hızlı tremolo rifflerinin ve blast beatlerin yanında parçanın doom yanının derinliklerine indiğimizde karşımıza çıkan Candlemass etkisi parçanın evil seviyesini bir level daha üst seviyeye çıkarıyor ve akılda kalıcılığını güçlendiriyor. Sıradaki parçalar “Heaven’s Damnation” ve “Frozen”; Nodtveidt ve Zwetsloot´un müzisyenliklerinin erken dönem parlak çıkışlarının en iyi örneklerinden, dahiyane işlenmiş gitar kompozisyonları, yüksek seviyede duygu barındıran rifflerin Old-School metal kökleri ile harmanlanışı harika. Özellikle Heaven´s Dammnation´ın sözleri tam anlamıyla 90´lar Black Metal lirik konseptine hakim, o dönem bu kelimeleri okumak bir hayli zevkliydi. “Heaven´s Dammnation” son bölümüyle özellikle o dönemin Black Metal´ının bütün atmosferini yansıtıyor bence.

“Embracement of eternal dark
With the ancient souls at the sides
Wastelands bathed in evil…
are one with the blackened sky
Watch the sky, the crimson tears of heaven
fade to black and welcome the night of all nights”

Albümün ikinci yarısı yine bir akustik parça olan “Into Infinite Obscurity” ile başlıyor. “Crimson Towers”a göre görece biraz daha yavaş ilerleyen, yine iki akustik gitar ile icra edilmiş, albümün karanlık atmosferini sağlamlaştıran ve bir sonraki parça “In the Cold Winds of Nowhere” öncesi zemini hazırlama görevini layığıyla yerine getiren bir parça. “In the Cold Winds of Nowhere” hızlı tremolo rifflerin Old-School Death Metal riffleri ile muhteşem uyumundan oluşuyor demek yanlış olmaz ve birlikteliğin parçanın melodik yapısı içinde başarılı harman edilişi parçayı albüm içinde özel bir yere koyuyor. Diğer bir yandan bu parçadaki solo performansı ayrıca dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı.

Sıradaki parça “The Grief Prophecy” melodik ve yavaş bir introya sahip ve sound demo versiyonuna göre daha lezzetli denebilir; fakat demo versiyonunun daha iyi olduğunu düşünen bir çok yazı da okudum. Ben albümdeki soundu daha çok seviyorum, ayrıca Jon´un parçada ki vokal performansı demo versiyonuna göre çok daha iyi. Albümünün son dönemecinde bize eşlik eden “Mistress of the Bleeding Sorrow”, giriş kısmında ki doom riffler ve solosu ile Diamond Head´i anımsatıyor. Parçanın büyük bir kısmına bu kederli ve doom hava hakim; ama Dissection albümün sonunu yıkıcı bir hızla getirmeyi ihmal etmiyor ve parçayı bu tempoda bitiriyorlar ve devamında albüm kaydın üçüncü akustik parçası “Feathers Fell” ile epik bir kapanış yapıyor.

“The Somberlain” birçok yönüyle tam bir İsveç Black Metal´ı klasiği ve çıtayı koydukları noktaya ulaşabilmiş bir albüm yok. Soğuğu, gecenin karanlığını ve ona eşlik eden bütün yaratıkları, kederi ve saf kötülüğü içinde barından bir albüm. Günümüzde Dissection´a muadil olarak gösterilen yada onun eriştiği noktaya çıkabildiği iddiasıyla Watain gösteriliyor (özellikle Casus Luciferi kayıtları ile), grubu her ne kadar çok başarılı bulsam da kulvarlarının birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Son bir kaç sözde albümün cover çalışması için söylemek isterim; ilk başımın tam 16 sayfalık bir booklet ile piyasaya sürüldüğü söyleniyor. ne yazık ki bende bu versiyon yok. Elimde 2004 Eylülünde yeniden Re-Mastered edilmiş Cd versiyonu ve Plak versiyonu var. On kapak çalışması muhteşem, mavinin değişik tonlarının hareketliliği, ışık ve gölge üzerinde verilmiş yoğun işçilik ile Necrolord çok iyi bir iş ortaya koymuş. Ayrıca CD bookletinin içinde tam orta sayfasında ki Bran Castle fotoğrafı, albmun atmosferi ile oldukça uyumlu. Plak versiyonunda ise ne on kapak nede iç tasarım ayrıntıları mevcut. Jon´un ölümünün ardından grubun bütün haklarının el değiştirmesi ve şu anki komik statü sebebiyle Dissectionalbümlerinin yeni versiyonlarını, farklı formatlarda sürümlerini elde edemiyoruz. Hele ki geri dönüş furyasının patlama yaptığı bir çok eski albümün yeni ve bir çok versiyonda raflarda yerini aldığı bir dönemde Dissection gibi bir grubun bunun gerisinde kalması çok üzücü. En basit örneği ile Spotify da bile albümlerin tamamı bulunmuyor, umarım bu problem bir şekilde çözülür. Extreminal´ın efsane albümler köşesinde benim için önemli olan albümleri zaman buldukça yazmaya çalışıyorum, bu albüm içinde gerekli gereksiz bir çok ayrıntı ve bende yaşattıklarını yazmış oldum. Umuyorum sıkıcı ve uzun bir yazı olmamıştır. Sonuna kadar okuma sabrını gösterdiyseniz ve bu albümü daha önce hit dinlemediyseniz hiç zaman kaybetmeyin ve kendinizi bu epik şahesere teslim edin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu