BlogHaberler

Release Athens 2022 Festivali İzlenimleri 15/7/2022

Venominfernus Yaz Aylarında Katıldığı Release Athens Festivalini Kısaca Bizlere Anlatıyor!

Yoğun iş temposundan fırsat bulup, yaşadığım küçük ilçeden saatlerce yolculuk yapıp, iki saatliğine de olsa sevdiğim gruplar izlemek ve dinlemek benim için özellikle şu son dönemde oldukça zor oluyor. %200’leri gören enflasyon, birtakım gericilerin artık böbürlenerek anlattığı konser iptalleri, “zaten etkinlik çok az, katılanlardan ne kazansak kârdır” zihniyetiyle iş yapan organizatörler, uzun yolculuklar vs. ve bence en çok da “Z” kuşağından genç arkadaşlar için giderek artan ekonomik olumsuzluklar… Umarım 10 yıl sonra uzaklara bakarak “bakın çocuklar biz bu ülkede zamanında Sonisphere’de Metallica, Slayer, Megadeth, Rammstein, Antrax, Iron Maiden ile Alice Cooper izledik” diyerek gözlerinden birer damla yaş süzülen, saçı sakalı ağarmış amca ve teyzelerden olmayız.

İç karartıcı bir başlangıçtan sonra gelelim yazının başlığı olan Release Athens 2022 Fest’e.

“Release Athens” Atina’da 2016 yılından bu yana düzenlenen bir organizasyon . İlk yıllarda alternatif, indie ve  elektronik grupların ağırlıklı olarak sahne aldığı bir festival görünümündeyken, pandemi döneminden sonra biz metal müzik severlerin isteklerini dikkate almış olacaklar ki; rock-metal grupların ağırlığı gözle görünür şekilde artmış. İki yıllık pandemi arasından sonra 8 Haziran’da başlayıp, 23 Temmuz’a kadar süren maratonda, her hafta birkaç grubun sahne aldığı festivale bu yıl katılan grupların birkaçını söylemek gerekirse; Bauhaus (keşke izleme fırsatım olsaydı), Nick Cave and The Bad Seeds, Manowar, Mogwai, Iggy Pop, Blind Guardian, Sabaton, Jinjer, Sepultura’yı sayabiliriz. Festivalin düzenlendiği yerden bahsetmek gerekirse; Plateia Nerou adında ve içerisinde stadyum, su sporları merkezi, parklar, etkinlik alanlarının olduğu bir kompleks (konserlerin olduğu alanını görünüş olarak Küçükçiftlik Park’a çok benzettim) Atina merkezine toplu taşıma ile yaklaşık 30 dakikalık mesafede. Alana ulaşmak için biraz yürümek gerekiyor ama etrafta bol bol parkın bulunduğu ve trafik sorunu da olmadığı için, kâh çimlere uzanarak kâh manzaranın tadını çıkarak yolcuğu tamamlayabilirsiniz.

Yukarıda da dediğim gibi, bu ülke sınırları içinde artık konsere festivale katılmak lüks. Şu durumda; hele ülke dışında festivale katılmak ultra lüks haldeyken, Yunanistan seyahatinin planını yaptığımda neredeyse güzide ülkemizde tek günlük festivale ayırdığım bütçe kadar bir miktar çıkıyordu ortaya. Tekrar hesapladım, evet hata yoktu! (hesap makinesi Çin malıydı). Judas Priest, Cradle Of Filth, The Dead Daisies, Black Soul Horde bileti o günkü kurla 900 lira bile etmiyordu, biralar 3-4 euro arasında değişiyordu, gece şehir içi ulaşım 8-10 euro civarındaydı. Önceki konser kritiklerime göre bol bol ekonomik kıyaslamaların olduğu bir yazı oldu sanırım.. ( Ekonomi çok iyi Muratçım – CENK)

Konser alanını bulmak için biraz gezindikten sonra sahnede olan Yunan heavy/power metal grubu Black Soul Horde’un son üç parçasına yetişebildim. Havanın sıcak, yapış yapış nem, yerlerin de beton olduğunu düşününce, kabalığın kendini gölgelik nereyi bulursa oraya attığına pek şaşırmadım. Ben de içecek reyonunun orada yerimi aldım. İlk defa dinlediğim Black Soul Horde, daha sonradan set listlerine baktığıma göre tamamı son albümleri; “Horrors From The Void”dan oluşan bir listeyle sahnedelermiş. Keşke sahne süreleri biraz daha olsaydı dediğim bir performans sergilediler. Daha sonra dinlediğim albümlerinde en çok Liar Of The Wolf, God Of War (Kratos’a selamlar) beğendiğim parçalar oldu.

Günün diğer grubu; gönlümde yeri ölene kadar ayrı olacak Deep Purple ve Black Sabbath efsanesi Glenn Hughes’un şu anki grubu The Dead Daisies’di. Ben acaba “bir bira daha alsam mı, biraz sıra var sanki” diye bakınırken sahneye bir çıkıverdiler ki, ne çıkış? Sizler yaş ortalaması 65 yaşında olan insanlarsınız. O nasıl bir enerji, nasıl bir sahne performansı, nasıl bir seyirciyle iletişim? O yaşlarda olanlar, ülkemizde yanmaz kefen piyasasını takip edip, manzaralı servi ağacı altı falan bakıyorlarken “Long Way To Go” ile açılışı yapıp “Unspoken” ile iyice coşan bizlere araya iki de Deep Purple klasiği ekleyerek (Mistreated ve Burn) kusursuz bir performansla ve bol bol teşekkür ederek sahneden indiler. Bu sayede İstanbul’daki Mayıs ayındaki gidemediğim Deep Purple konserini en azından bir nebze de telafisi oldu diyebilirim.

Deep Purple, pardon! The Dead Daisies’den sonra en son 2000’lerin başında ara sıra dinlediğim Cradle Of Filth sahne alacaktı. Programa dikkat etmediğim, sadece Judas Priest’e konsantre olduğum için, onları ayrı bir konserde sahneye çıkacaklarını sanıyordum. Sahneye aldıklarında ilk iki üç parça sonunda hala 2000’lerin başında kaldığımı anladım. Ayrıca sıcak hava, oldukça uzun parçalar, yavaş yavaş baş gösteren yorgunluk neticesinde her parçanın birbirinin aynısı olduğu hissiyatını yaşamaya başlamıştım. Sadece aralarından eskilerden “Nymphetamine” ile “Her Ghost In The Fog” u seçebildim. Buradan yüzbinlerce takipçim olan hesaplarımdan (?) Dani ve ekibi görüp de alınmazlar umarım.

Ve sırada, yüzlerce km yol kat ettiğim, 2011 yılı İstanbul konserinde “keşke dünya gözüyle bir görebilseydim” dediğim, sıcak ve bunaltıcı nem yüzünden uğruna iki tişört değiştirdiğim Judas Priest vardı. Yaklaşık bir saat süren sahne hazırlığından sonra, önce intro olarak Black Sabbath klasiği “War Pigs” çalınmaya başladı. Tam da “bugün hep benim isteklerim çalınıyor” derken sahneye çıkmalarıyla birlikte ortalık savaş alanına döndü. Olympiakos – Panathinaikos basketbol maçlarının videolarını canlı canlı yaşıyor gibiydim. Her yerden ateşlenen meşaleler, havalarda uçuşan su şişeleri, moshpitler vs. derken, oradan oraya sürüklenirken “ben buraya nasıl geldim” diyordum en son. Yunanlılarla fanatiklik konusunda birbirimize çok benziyoruz sanırım 🙂

Işıklar saçarak, uzay gemisi misali sahnenin tepesinden yavaş yavaş inen Judas Priest Cross’u da ile meşalelerinin dumanı ve kırmızısı ortama ayrı bir hava katıyordu. “You’ve Got Another Thing Comin”, “Painkiller”, “Electric Eye”, “Living After Midnight”, “Breaking the Law” gibi klasikleri peş peşe sıraladılar. Fakat manevi dedem Rob Halford’un sonlara doğru performansı bariz şekilde düştü (o 25 kiloluk metal işlemeli ceketi, o sıcakta ben giysem ikinci parçada sahnenin orta yerine düşer, kalırım herhalde) ama 71 yaşında turnede olan bir frontman a göre harika bir performanstı (Belki 71 yaşında bir kısmımız tuvaletin yolunu bile hatırlayamayacak) Sonunda dünya gözüyle Metal God görmenin mutluluğu ile son bir yorgunluk birası içip tekrar yola düştüm.

Festivali değerlendirmek gerekirse; The Dead Daisies tam anlamıyla kalbimi çaldı, Judas Priest ve sahnesi muhteşemdi, Cradle Of Filth fanları için güzel bir konser olmuştur ama maalesef ben 20 sene öncesindeki Cradle Of Filth’de kalmışım ve pek bana hitap eden bir grup değil halen malesef. Black Soul Horde pas geçilmemesi, şans verilmesi gereken bir grupmuş, onu görmüş oldum.

Yunan seyircisine de bir iki kelam etmek gerekirse; Judas Priest’e kadar iş çıkışı takım elbiseyle rock bara gelmiş plaza çalışanı gibi dururken, Judas Priest’in sahneye çıkmasıyla resmen canavara dönüştüler (umarım meşaleler yüzünden birileri zarar görmemiştir) Konser düzenlendiği bölge gayet yeterliyken, sadece dışarıdaki geniş çim alanların yerini beton almıştı. Sanırım tek günlük olduğu için yiyecek seçeneği yoktu, sadece içecek standları bulunuyordu, onlar da makul fiyatlardaydı. Seneye düzenlenir ve “bu konsere katılmalıyım” diyebileceğim gruplar gelirse listemde yerini alacak bir festival olacak Release Athens.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu