SUFFOCATION
“Blood Oath” albümü nasıl karşılandı?
Guy Marchais:Gayet iyi. Görünüşe göre, insanlar prodüksiyonu, şarkıları, sözleri ve diğer her şeyi beğenmiş. Herkes için gayet iyi gitti.
Albüm isminin anlamı nedir?
Bu şuna benziyor; çaldığımız müziğe bağlılığımıza benziyor. Her zaman metal müzik yaptık ve “Blood Oath” ismi de albüm ve her zaman metal müziğin içinde kalanlar için uygun bir isim olarak şekillendi.
Albüm kapağında beş tane figür var. Bunun Suffocation’ın beş kişiden oluşması ile bağlantısı var mı?
Elbette. Bu figürler bizim yeminimiz, bağlılığımızın sembolleridir ve bunu daha şeytani hale getiriyorlar. Bizler o şekildeki satanik yada buna benzer bir grup değiliz. Bunlar daha çok, yaptığımız müziğe kendimizi adadığımızı gösteren bir çeşit ritüel.
Peki sözler nelerle alakalı?
“Come Hell Or High Priest” , Mike tarafından yazıldı ve sözler basit olarak din sistemi ve dindeki problemler ile alakalı. “Blood Oath” death metale verdiğin sözle alakalı. “Cataclysmic Purification”da bir şeylerin bitişi konu edildi. Her şeyin, kimsenin ne olacağını bilmediği ve nereye doğru gittiğini kestiremediği noktaya kadar abartıldığı fikrinde.
“Blood Oath” albümündeki tarz, büyük olasılıkla daha önce olduğundan daha az yoğun ve enstrümanlar daha çok alana sahipler. Bu, ulaşmaya çalıştığınız bir hedef miydi?
Evet, tabi ki. Her şeyin tamamıyla duyulmasını istedik. Önceki albümlerde, ilk ikisinde olduğu gibi, özellikle “Effigy Of The Forgotten”da, daha kirli gitar tonları kullanmıştık. Eski grubumda da sesler daha farklı kullanılmıştı. Daha kirli, ve orta tonlar oldukça kesilmişti. Bence yeni albüm son ikisine göre daha iyi sound’a sahip. Her zaman daha iyi ve daha iyi yapmaya çalışıyoruz. Sound’u daha yoğun ve aynı zamanda temiz vermeye çabalıyoruz. Tarzını daha yoğun ve kirli hale getirebilirsin fakat aynı oranda sound’un “temizliğinden” ödün vermen gerekecektir. Benim için, “Blood Oath” albümü, şimdiye kadar yaptığımız en iyi kayıt. Eski albümler benim için klasik, onları dinlemekten zevk alıyorum, benim için her zaman yoğun olacaklar. Eskiden de sevdim, hala da seviyorum. “Effigy” benim için “heavy” ve ben onu zaten seviyorum. “ Breeding The Spawn” oldukça hastalıklı bir şarkılara sahip. “Hastalıklı” bir şarkı yapısı gereği oldukça teknik bir iştir fakat kaydetme aşamasında çoğunlukla başarılı olmaz. “Pierced From Within” de geri geri dönüş gibi; temiz, yoğun, muhteşem sözler. Benim favori albümlerimden.”Despise The Sun” hızlı, yine teknik ama hız daha ön planda. “Souls To Deny”ı kaydetmek koşuşturma gibi bir şey olmuştu. Şarkıların sözleri gayet iyiydi fakat kayıt tam olarak istediğimiz gibi olmadı, her şey aceleye geldi. Sonra aynı isimde bir albüm daha yaptık, bu sefer daha fazla zaman harcadık ve biraz daha tecrübeliydik. Sound iyi, farklı bir tadı var, temiz, fakat bu normalde albüm kaydederken izlediğimiz bir yol değil. “Solus To Deny”dan biraz daha iyi ve daha farklı bir iş çıkarmayı denedik. Sonuç olarak herkes, “Blood Oath”dan kayıt ve her yönüyle memnun.
Bir kaç yıldır piyasaya bir DVD sürmeyi planlıyorsunuz? Nihayetinde ne zaman çıkmasını bekleyebiliriz?
Bunun üzerinde çalışıldı bile. Hatta bir DVD’den daha çok canlı performanslar, sahne arkası görüntüleri, kayıtlar ve elemanların da olduğu nerdeyse bir filme doğru gidiyor. Yani içinde canlı konserler, kişisel kısımlar, eski ve yeni şeyler, röportajlar gibi şeyler olacak. Bunları bir süredir söylüyoruz ve şimdiye kadar çıkmış olması gerekiyordu fakat bazı sorunlarla karşılaştık. Videoları bizim için birleştiren eski bir dostumuzun evine hırsız girdi ve her şeyi çalındı. İçinde videolar olan bütün kameralar ve harddiskler tamamıyla gitti. Neyse ki daha önce başka bir yere yedeklemiş fakat şimdi elimizde olan materyaller tam değil ve tamamen birleştirmeye baştan başlamamız gerekti. Sonra harddisklerden biri de bozuldu. Halen çoğu parça elimizde fakat düzenlenip birleştirilmiş parçaların hepsi gitti. Tabi hala üzerinde çalışıyoruz ve bu yılın ekim ayında hazır hale getirmeye çalışıyoruz ama ekimde bitecekmiş gibi değil. Tahminimce yıl sonuna doğru tamamlanmış olur.
Ayrıca daha önce çalıştığınız kayıt şirketi, Roadrunner, “Best Of Suffocation” isimli bir albüm piyasaya sürdü. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence iyi bir şey. Fakat gerçekten “Best of” da değil. Sadece “Effigy” ve “Pierced” koymuşlar. “Breeding The Spawn”dan hiçbir şey yok. Yani basitçe iki tane sağlam albümü karıştırıp yeniden yayınlamışlar. O albüm bir süre önce çıktı. Burada (Avrupa’da) ne zaman çıkar bilmiyorum ama ABD’de uzun süredir raflarda. Tahminim amaçları biraz para kazanmak çünkü o albümler tükendi ve yeniden basmak istemediler. Tabi bu kayıt şirketlerinin genel politikasıdır. Bütün gruplar için geçerlidir. Gruplar yeniden çalışmaya başlar ve onlar da Cd’leri tekrar çıkarmaya devam ederler.
Peki sizin şirketiniz olan Nuclear Blast ile nasıl gidiyor? Size hak ettiğiniz desteği ve promosyonu veriyorlar mı?
Uzun süredir, Nuclear Blast ile gayet mutluyuz. Onlarla ilişkimiz kişisel düzeyde, onlarla konuşabiliyoruz. Herhangi bir şeye ihtiyacımız olduğunda onları arayabiliyoruz. Sadece bizimle ilgilenen, arayabildiğimiz insanlar var. Tabi onların da herhangi bir isteği olduğunda onlar da bizimle kolayca temasa geçebiliyorlar. Kısaca hiçbir şikayetimiz yok. Gayet iyi bir şirket.
“Breeding The Spawn”da olan, hem de “Blood Oath” albümünde yeniden kaydedilmiş bir parça var. Bütün albümü yeniden mi kaydettiniz?
Hayır, kaydetmedik. Bunun gibi bir şey yapmayı konuşuyorduk ama dürüstçe söylemek gerekirse bu çok meşakkatli bir iş olurdu. “Breeding The Spawn”da çokça karmaşık nota var ve bu oldukça teknik bir iş. Büyük olasılıkla düşünebildiğim en zor albümlerden biriydi. Şimdilik her albümde sadece bir şarkıya yer veriyoruz. Sonrakinde bunu tekrar yapar mıyız emin değilim.
Bir kaç sene önce Avusturya, Viyana’da oldukça tuhaf bir gösteri yaptınız. Terrance Hobbs oraya gelemedi çünkü pasaportu çalınmıştı, Derek Boyer bacağını kırdı ve oturarak çalması gerekti. Bize turnelerde yaşadığınız anılarınızdan anlatır mısınız?
Tabiki. Frank’i oldukça fazla kere unuttuk. Ben gruba dahil olmadan önce, onlar Avrupa’da çalarken, İspanya’da bir yere unutup yola devam etmişler. Anlattıklarına göre oldukça berbat bir durummuş, çünkü otobüs hareket halindeymiş ve Frank’in yanında cep telefonu da olmadığı için hiç kimseyi arayamamış. Biz Güney Amerika turnesindeyken tahmin edebilirisiniz çokça ard arda uçuş olur, Peru’dan Ekvator’a giderken Frank uçağı kaçırdı. Aslında ona açıklamıştı fakat görünen o ki kimse yapmamış. Şans eseri telefonlar birilerine ulaşmış ve başka bir uçakla önce Panama’ya ardından da Ekvator’a zamanında gelebilmişti. Daha sonraları yine konser için Belçika’daydık. Konseri verdik ve gece bir hayli geç vakitte ayrıldık. Sabah erken vakitlerde de, acıktık ve yol kenarında insanların yemek yemesi veya alması için durduk. Fakat hatırladığıma göre şoför ve tuvalete gitmiş olan Frank hariç herkes uykudaydı. Tuvaletten çıkmış ve otobüsün gittiğini görmüş (o sırada Paris’e doğru gidiyorduk). Kötü bir durumdu çünkü üzerinde para dahil hiç birşey yokmuş. Bir şekilde Derek’i aramış ama Derek de uykuda olduğu için uyandığında 50 tane cevapsız aramayı görünce fark ettik. Tabi Paris’ten Belçika’ya onca yolu Frank’i almak için bir araba gönderdiler. Bütün gün orda beş parasız aç karnına beklemiş. Nottingham, İngiltere’deyken, sabah kalktıktan bir dakika sonra dışarı bira içmeye çıktık. O gün konser yoktu, o zaman biz de kahvaltı edelim dedik. Kahvaltıyı bira eşliğinde yaptık, sonra öğle yemeği ve bira, sonra bir bara gidip orda bir süre takıldık ve yine bira içtik. Gece geç saatlerde başka bir bara gittik.. fakat gerçekten son gittiğimiz barı hatırlamıyorum. Hatırladığım otobüse dönmek için taksi tuttuğumuzdu. Sonra otobüse binemeden kenarda yere düşüp yuvarlandığımı hatırlıyorum. Beni orda bıraktılar. Soğuk olduğunu ve betonun üzerinde uyudum. Diğerleri ise o arada başka bir bara gitmişler. Geri geldiklerinde beni orda yatıyor bulmuşlar ve otobüse çıkarıp yatırmışlar. Bu kötü bir anımdır.
Suffocation ile yaptığınız dünya çapındaki turnelerin hangisine “en iyisiydi” dersiniz?
Fear Factory ile yaptığımız Amerika turnesi gerçekten en iyisiydi. Fear Factory muhteşem bir grup tabi, ayrıca Hypocrisy ve Decapitated de bizimle beraberdi. O turneden hemen önce Decapitated Rusya’ya gitmiş ve bir kaza geçirmişlerdi. Decapitated ve Hypocrisy’nin elemanlarıyla takılmak gerçekten eğlenceliydi. Hepsi gerçekten sıkı elemanlar ve oldukça güzel vakit geçirdik. Her turnenin kendine göre güzel anıları vardır fakat en hatırda kalanı Morbid Angel ile yaptığımız turdu galiba. Çünkü grubumuz yeni kurulmuştu ve bu tur bizim için riskliydi. Onlarla her akşam takılıp güzel zaman geçirdik. Aslında bakınca biz çoğu zaman Napalm Death ile turneye çıktık. Onlarla Avrupa’yı, Japonya’yı, Güney Amerika’yı gezdik. Napalm Death benim için turne yapması en zevkli gruptur. Takılmak için süper eğlenceli elemanlar. Onlar bizi seviyor, tabi en az onlar kadar biz de onları seviyoruz. Birde mesela turnedesin, gittiğin yerdeki çoğu şeyi göremezsin. Örneğin Paris’e en azından dört defa gittik, ve ben Eiffel Kulesini görmedim. Yani sonunda tabi ki görmeye gittim ama hiç bir zaman özellikle görmek için dolaşmadım. İngiltere’ye çok kez gittik ama hiç StoneHenge’i görmedik. İtalya ve Yunanistan’a da çok kez gittik ve ben yine görülmesi gereken özellikteki yerlerin hiçbirini görmedim. Bir sürü yere gittik ama güzel yerlerini hiç görmedim.
Peki, Brutal Assault Festivali’nde (Çek Cumhuriyeti), “Catatonia”yı söylerken neden başarısız oldun?
Ha haa! Bilmiyorum. Bence o şarkıda lanetlendik. O şarkıyı ilk kez çalamadığımızı hatırlıyorum, bir süredir çalmamıştık. Benim için ilk kez başarısızlıktı. Şarkıyı çalıyorduk ve ne yapacağımı unutmuştum. “Hassiktir!” durumundaydım. Bazen pratik yapmamız gerekir bazen de gerekmez. Çoğu eski şarkıda prova yapmaya gerek olmaz ama o sırada aklımdan ne geçiyordu, ya da ne oldu bilmiyorum. Tabi ki şarkıyı batırdım, özür dilerim. Daha sonraları ikincisinde de, sahneye çıkmadan önce hatırladım ve “ Catatonia’yı çalmamız gerek ve bu sefer batıramayız. Geçen sefer batırmıştık, bu sefer şu işi halledelim” dedim. Terrance davulun pedallarıyla sorun yaşadı. Davulun akordu bozuldu veya davulun yeri yanlıştı tam bilmiyorum ama pedallarla ilgili bir sorun vardı ve şarkının en önemli yerinde durduk. Bunun olduğuna inanamadık. İşte, Youtube’da izleyebilirsin. Sonra kendimiz de izledik. Neyse. Biz Suffocation’ız ama mükemmel değiliz. Herkesin başına gelebilir. Yine, Seattle’dayken (hatırladığım kadarıyla Morbid Angel turundaydık) “Suspended In Tribulation” ı çalarken şarkıda Terrance’ın tek başına devam etmesi gereken yere geldik, ve durduk. Terrance’ın devam etmesi gerekiyordu ama birden sessizlik oldu. Biz “Ne oldu?” derken, Terrance, “Özürdilerim, bugün kafam çok iyi” dedi. Böyle şeyler olur.
Suffocation Myspace sayfasında, Suffocation dövmeli bir çok hayran fotoğrafı var. Bunun hakkında ne diyorsunuz?
Bence oldukça havalı. Büyük ihtimalle bir çoğunun fotoğrafı da orada yok. Çünkü çoğunu oraya koyma şansım yok. Biliyorum ki dışarıda bir sürü insanda bu dövme var ve bu çok hoş. Bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu bizim yarattığımız sembol, zamanla tanındı ve ilk albümümüzle beraber insanlar benimsemeye başladılar. Aslında, bunu ilk yapan kişi, (kolunun ön kısmına) Viral Load’dan Shawn Whitaker’dı. Bizim arkadaşımız ve mükemmel gitar çalar. Yaşadığımız yerde de dövmemizi yaptıran insanlar var. Bütün koluna Suffocation dövmesi yaptıran arkadaşımız da var. Diğer bir arkadaşımızın vücudunun bütün bir kısmında Suffocation sembolü var. Bu çok hoş.
Bugünkü extreme metal piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugünlerde takip edip, etkilendiğiniz herhangi bir grup veya müzisyen var mı?
Death Metal piyasası mı? Birkaç tane iyi örnek var. Bunlar gayet başarılılar, fakat diğerleri iş yaramaz. Ama büyük ihtimalle bu işin en iyi yapıldığı yer, bence Güney Amerika’dır. Oradaki hayranlar çılgın. Kendilerini adamışlar ve oldukça işin içindeler. Güney Amerika’ya gittiğinizde orada kendinizi ünlü bir pop grubu gibi hissedebilirsiniz. Çok çılgın. Orda bir çok fazla grup var ve çoğuyla da beraber çaldık. Çoğu da bize CD’lerini verdiler. Evde bir sürü CD’im oldu, henüz hepsini dinleyemedim. Diğer taraftan ben eski death metal dinliyorum. Yeni death metal ile çok içli dışlı değilim. Dinlediğim en yeni grup Gojira. Gojira’yı seviyorum ama her gün dinleyemiyorum. Machine Head severim, genelde Pink Floyd, Frank Zappa, King Crimson ve bu tarz şeyler dinlerim. Cerphalic Carnage oldukça iyi, benim iyi arkadaşlarım, Leonard bizim Terrance’dan etkileniyordur tabi, ha ha! Aslında,bir keresinde Leonard bizim konserlerden birisine gelip Terrance’a, otlar için, üzerinde “Suffocation” yazan metalden yapılmış çok güzel bir buhar makinesi getirmişti. Bize getirmişti ama şimdi Terrance’da. Müthiş bir adam. Death metalde bana ilham veren, etkilendiğim aklıma ilk gelen isim ise Decrebit Birth’den Matt Sotelo’dur. Müzikleri muhteşem, yaptıkları işi takdir ediyorum fakat ben çok dinleyemiyorum. Derek daha çok sever. Ama bana göre Matt inanılmaz bir gitarist. Onu dinlemek zevk veriyor. Beni son zamanlarda etkileyen kişi o ve gitarı çalışıdır. Onun gibi çalabilen birisi olmak isterdim fakat mümkün değil. Farklı tarzlardayız.
Bir grubun Suffocation’dan etkilenmiş olduğunu duymak nasıl hissettiriyor?
Çok memnun oluyorum. Çoğu oldukça bilinen ve yeni grupların bizden etkilendiğini bilmek çok güzel. Hatta bazıları büyük isimler. Kişisel olarak tanıdığım birkaç grubun platin plakları var. Slipknot, arkadaşlarımız. Sonra Suicide Silence veya The Black Dahlia Murder bizi sever. Bunlar death metal grupları değiller belki, yani yeni tipteki death metal grupları tabi ki, ama onları dergilerde veya sahnede bizim t-shirtlerimizi giyerken görmek çok güzel. Tahminimce iyi bir şey.
Extreme Metal’in bugünkü ortalama kabul görüşü hakkındaki görüşünüz nedir?
Bence bugün daha çok kabul görmüş durumda. Lisedeyken Metallica’nın “Ride The Lightnng”ini dinlediğimi hatırlıyorum, okuldaki diğer çocuklar (tabi metal müzik hayranı olmayanlardan bahsediyorum, çoğunluktakiler yani normal olanlar) sözleri anlayamazlar ve “Bu müzikte hep gürültü var sözleri anlayamıyorum” derlerdi. Sonra birden büyümeye başladı. Daha çok insan dinlemeye, anlamaya, bahsetmeye ve nihayetinde beğenmeye başladı. Tabi bu yıllar sürdü. Şimdi geçmiş yıllara bakınca “ Şimdi kim Metallica’nın sözlerini anlayamadığını söyleyebilir?” diyebiliriz. Extreme Metal için de aynı şey geçerli. Death metal için de aynı şey geçerli. Çoğu insan “ Death metali sevmiyorum çünkü çok kötü sözleri bile anlaşılmıyor.” der. Fakat birkaç kere dinleyince sözlerin ne olduğu anlaşılabilir. Herhangi bir death metal albümünü seçip dinleyin. Müzik çılgınca gelebilir ama bütün albümü dinleyin ve sözleri de okuyun. Bunu bir veya iki kez yapınca “Bunları nasıl anlayamamışım? “ diye düşüneceksiniz. Death metal, Trash metal gibi kabul gören bir tür olur mu bilemem ama zamanla daha çok kabul göreceği kesin.
Çeviri: Ekin Ulaş Karaata