Slaves To Fashion – The History of Heavy Metal Albüm Kritiği
Müzisyenlik seviyelerinin oldukça yüksek olduğunu düşündüğüm Norveçli arkadaşlar 2020 yılı içerisinde her ay ,ayrı bir tarz heavy metal türünde parçalar kayıt ederek sosyal medya üzerinde dolaşıma sundu ve nihayet 13 Şubat yani benim kritiği yazdığım gün bir albüm olarak piyasaya çıktı.
FishFarm Records – 2021 – Norveç
Norveçli grup Slaves to Fashion ile daha önce röportaj yapmıştık. Aslında beni tanıyanlar bu tarz metali dinlemediğimi bilir fakat bu grup bize bir promo gönderdi ve dinleyip oldukça beğendiğimi,ön yargılı olmamam gerektiğini bir kere daha anladım. Daha öncede belirttiğim gibi yaptıkları iş oldukça orjinal ve başarılı.
Müzisyenlik seviyelerinin oldukça yüksek olduğunu düşündüğüm Norveçli arkadaşlar,2020 yılı içerisinde her ay ayrı bir tarz heavy metal parçası kayıt ederek sosyal medya üzerinde dolaşıma sundu ve nihayet 2021 yılının ilk günlerinde hatta benim kritiği yazdığım gün olan 13 Şubat tarihinde bir albüm olarak piyasaya çıktı.
Albümün açılış şarkısı 1970 , adından da anlaşılacağı gibi 70’li yıllar rock ve heavy metalin başlangıcında rol oynamış grupların tarzını taşıyor.(Aşağıya spotify playlistlerini ekleyeceğim) Black Sabbath,Deep Purple,Led Zeppelin gibi grupları anıyorlar.Bu kayıdıda analog kasede kayıt edip,o dönemin ekipmanlarını kullanarak yapmışlar.
The Priest of Maidenhead, adından da anlaşılacağı gibi Iron Maiden ve Motorhead worship bir parça olmuş.Tarza yön vermeyi başaran bu iki büyük grubun bu derece başarılı işlenmesi takdire şayen bir durum! 1980lere bu parça ile giriş yapıyorlar.
“Bu iki şarkıya şöyle ufak bir eleştiri getirebilirim,süreleri biraz fazla uzun ve bu yüzden çok tekrara giriyor. Dinleyici açısından biraz sıkıcı olabilir.”
Sex,Drugs& Rock’n Roll , parçanın ismi herşeyi özetliyor. Glam Metal, Hair Metal ve Rock’n Roll bu parçada çok iyi işleniyor. Her parçada ekip değişiyor,ama sabit kalan sadece Torfinn. Grup bu parçada Mtv ve çeşitli müzik kanallarının bu tarzı keşfetmesiyle birlikte yakalanan popüler dönemi işliyor.
Thrash of the Titans ,benim ilk dinlediğim Slaves of Fashion şarkısı buydu. Hatta mesaj göndermiştim, çok acaip bir iş olmuş diye! Bu parçada 80lerde heavy metal dünyasında ün yapmış 4 büyük işlenmiş. Metallica,Slayer,Megadeth ve Anthrax. Şarkı sözlerine dikkat edecek olursanız,tamamen o dönemde yapılmış şarkıların isimlerinin geçtiğini fark edeceksiniz. Oldukça sağlam bir iş olmuş. Ben ilk dinlediğimde acaip beğenmiştim. Şarkının ilerleyen dakikalarında isimleri geçen yine dönemin önemli heavy/thrash metal gruplarından Sepultura,Metal Church , Testament , Overkill ,Sabbat, Voivod ,Fotsam and Jetsam,Kreator,Tankard,Sodom,Destruction,Vio-lence,Exodus,Annihilator,Violent Force,Dark Angel yakalayabildiğim gruplar… Gerçekten çok büyük bir saygı duruşu sergilemişler!
Expressions of Extremity, bu parça ile grup 80’li yılları tamamlayıp 90’lı yıllara geçiyor. 5 ayrı bölüme ayırdıkları bu parçada speed metal,doom metal, death metal ve black metal bölümlerinin yanı sıra grindcore esintilerini de bizlere sunuyor. Speed of light, at the gates of doom ,scent of death , grind to the core , black nights of northern darkness bu bölümlerin isimleri.
Garden of Chains, aslında bizim sitemizin tarzı dışında kalan bir çalışma, fakat başarılı bir iş ve grup bunu heavy metal’in bir parçası olarak görmüş. Garden of Chains’te 90larda oldukça popüler olmuş Nirvana,Soundgarden,Alice in Chains gibi gruplar işlenmiş. Kişisel olarak 90ların sonunda bu müziği öğrenmiş biri olarak,ucundan bu döneme yetişmiş oluyorum. Nirvana’yı hepimiz dinlemişizdir ya da Alice in Chains’i.. hadi ama ,herkes doğuştan extreme metalci olmadı ki 🙂
The Evergrowing Tree, bu parçayı 3’e bölmüşler. Progressive metal’in evrimi olarak adlandırılmış. Progressive müziğin extreme metal ile birleşimini işlemişler. Kişisel olarak bu tarz ile çok alakalı olmadığım için ek bir yorum yapamayacağım fakat yine dinlemesi keyifli 3 parçayı bizlere sunmuşlar. Part I: Progressive Power bu kısımda daha çok heavy/progressive metal ve rock tınıları bizi karşılıyor ,Part II: Alternative Alternatives , aslında progressive kelime anlamında kullandıklarını fark ediyorum. Çünkü part ikide Pantera etkisi çok yüksek. DimeBag soloları eklenmiş.Stoner rifler ve breakdownlar ile devam ediyor. ,Part III: Extreme Evolution, başlangıç gothic metal ve doom metal olarak başladı. Type o Negative ve Paradise Lost ,ilerleyen dakikalarda Theatre of Tragedy,klavyeler ve female vokal.Şarkının diğer dakikalarına geçtiğimizde ise 90lar doom death metal tınıları bizi karşıladı. Belki Anathema,Katatonia,My Dying Bride ilk albüm dönemleri denilebilir.Şarkı ilerledikçe Gothic Metal etkilili Synth katkılı grupların atmosferi bizi kucakladı.Ve sanırım 2000lere yaklaştıkça dönemin en meşhurları Sentenced,Lacrimas Profundere,Anathema(orta dönem),Paradise Lost(orta dönem) etkileri ile süslenmiş doom metal şarkının devamını oluşturdu. Şarkı bitmiyordu,şarkının her 30 saniyesinde tarz değişiyor 4üncü dakikadan sonra brutal/scream vokal içerikli doom black metal tınıları bizimleydi. Gerçekten harika bir üçleme olmuş.
Evet sonlara yaklaşırken tarz kişisel olarak sevmediğim tarzlara evrilmeye başladı,buradan sonrasını bu kadar uzun aktaramayacağım siz dinleyip karar verebilirsiniz.
The Power Of Metal, adından da anlaşılacağı üzere Power Metal’i konu alıyor. Hızlı twin pedallar,epik hikayeler,temiz bir vokal. Kılıç,kalkan 🙂 Fakat Power Metal eskisi kadar dinleniyor ve seviliyor mu,çok emin değilim? Sololar çok iyi, vokal performansınıda çok beğendim.
The Nu Wine ile Nu-Metal-Metalcore işlerine girilmiş. Too Close (to See Clearly) ise folk metal,blackgaze,metalcore,senfonik metal ve deathcore işlenmiş, iki şarkı benlik değil ama adamlar gerçekten çok iyi çalıyorlar. Kötü bir yorum yapabilmem imkansız.
Özetle Slaves to Fashion, bundan sonra bu tarz albümler yada tekliler yapmaya mı devam eder yoksa kendi özgün bestelerini mi yapar, bunu zaman gösterecek fakat grup olarak oldukça yetenekli,özgün ve müziği yemiş-bitirmiş kişilerden oluşuyor. Mutlaka dinlemelisiniz. Ayrıca her şarkıda değişik müzisyenlerle çalıştıklarını da eklemeden edemeyeceğim.
Genel Albüm İçin Vereceğim puan 8/10