THRASHFIRE
Selamlar. İkinci tam süreli albümünüz ‘Into The Armageddon’ geçtiğimiz günlerde piyasadaki yerini aldı ve bu albümün tanıtımına video klip ile başladınız. Video klip fikri yerli gruplarımızın çok fazla kullanmadığı bir promosyon ve bence gerekli bir görsellik. Klip fikri ve albümünüze ilk haftalardan gelen tepkilerle röportaja giriş yapalım isterseniz…
Burak: Selamlar. İlk klipimizi 2011 ‘Thrash Burned The Hell’de ‘World Domination’ isimli şarkımıza çekmiştik. O günden bu yana başka videomuz olmadı ve bu albümde grup olarak “Dybbukim” isimli şarkıya klip çekme kararı aldık. Aslında başka fikirlerimiz de vardı ama iş, okul, askerlik, zaman ve maddiyat gibi klasik sıkıntılardan dolayı live performance videosu hazırladık sonuçtan da oldukça memnunuz. İlk 24 saat içinde 1.500’e yakın izlendi çok iyi mesajlar, yorumlar aldık. İnsanlar gerçekten Thrashfire’ı özlemişler.
Okan: Selamlar; İnanılmaz bir klip fikri; geçtiğimiz bazı süreçler, ekonomik ve askerlik mevzuları nedeniyle sizlerle buluşturamadık ancak ileri bir tarihte gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Ben beklediğim gibi tepkiler aldım ve bu beni mutlu etti, insanların beğenisine ve eleştirisine açık bir ürün üretmek ve bunu sunmak gerçekten çok keyifli bir iş, sanırım biz bunun bağımlısı oluyoruz! Thrashfire geri döndü diyemeyeceğim çünkü hiçbir yere gitmedi!
Klip parçanız “Dybbukim” ne demek, hangi dil?
Okan: Dybbuk veya çoğulu olan Dybbukim; Yahudi mitolojik inancına göre insanların bedenine girip onları ele geçiren, onların ağzından konuşan; beyinlerini kontrole alıp onlara istediklerini yaptırtan kötü ruh/ruhlar. Bu ruhların kötü insanların ölü bedenlerine ait olduğu ve lanetlendiği rivayet edilir. Armageddon savaşı temalı albümümüzle bağıntılı olduğunu söyleyebiliriz. Bir nebze bölgesel tema kullanımı diyebiliriz :))
Albümle ilgili güzel bir detay. Geçmişe dönüp baktığımızda; 2011 de ilk albüm ‘Thrash Burned the Hell’ ve sonra 2015 te çıkan ‘Vengeance of Fire’ EP’si. İki albüm arasında bir hayli uzun zaman var. Bu sekiz yıllık sürenin nedenleri neydi?
Burak: Albümden bir süre sonra tüm grup elemanlarında çeşitli nedenlerden dolayı bir isteksizlik oldu. Herkes kendi hayatına odaklandı sonra ben herkesle konuşup müziğe devam etmek istediğimi söyledim ve karşılıklı anlaşarak herkes yoluna devam etti. Sonra ‘Vengeance of Fire’ı kaydettik 2015’te ben askere gittim geldim şimdi devam ediyoruz.
Bize biraz ‘Into the Armageddon’ ın yapım süreci -kayıt, kapak, lirik, ne zaman yazıldı parçalar vb.-, ve konseptinden bahsedin?
Burak: İsimden de anlaşılacağı gibi kıyamet temalı diyebiliriz. Okuduğum korku edebiyatı kitaplarından etkilendiğim oldu. Aslında yazarken biraz kötü bir dönemdeydim. Biraz karanlık sözler oldu diyebiliriz. Albüm belli bir süre içinde yazılmadı. Okan ve Ben ‘’Albüm yapalım, riff yazalım’’ diyerek beste yapan insanlar değiliz. Mesela ‘Into the Armageddon’un riffleri yanlış hatırlamıyorsam 2012-2013 yıllarında yazılmıştı. Sürekli riff yazıp kaydederiz bazen de kendiliğinden gelir ve direk başlayıp bitiririz şarkıyı. Bu albümde 4-5 sene önce yazılmış bir sürü riff var. Yani sürekli bir üretme durumu söz konusu 🙂 Albümü de sevgili dostumuz Ozan Yıldırım’ın stüdyosu Dead House’da kaydettik. Hem çalışıp hem albüm kaydettiğimiz için biraz uzun sürdü kayıtlar ama sonuçtan memnunuz. Aldığımız tepkilere bakarsak dinleyici de baya tatmin oldu.
Kesinlikle tatminkâr bir işe imza atmışsınız ki Xtreem Music gibi prestijli ve underground metal piyasasında söz sahibi bir firmadan çıkardınız albümü. Xtreem Music ve Dave Rotten ile olan bu kontak nasıl sağlandı?
Burak: Ben 2 sene kadar Cenotaph’ta bass gitar çaldım konserlerde. Avulsed Ankara’ya geldiğinde de Cenotaph ile çalıyordum. Konserden sonra muhabbet sırasında Batu Çetin Thrashfire’dan bahsetti ben de ‘Thrash Burned The Hell’ albümünü Dave’e hediye ettim, bir süre sonra bizimle albüm anlaşması yapmak istediğini belirten bir mail attı ve o şekilde çalışmaya başladık. Batu’ya selamlar ahahaha
Burak sen az önce; “Çeşitli nedenlerden dolayı grupta bir isteksizlik olduğunu, herkes kendi hayatına odaklandığını ve sonra herkesle konuşup müziğe devam etmek istediğini karşılıklı anlaşarak devam kararı aldığını…” söyledin. Thrashfire şu an 3 kişi, bunun özel bir sebebi var mı? Çünkü genelde gruplar ilerleyiş süreçlerinde ek üyeler alarak daha güçlenirler fakat sizde tam tersi bir durum söz konusu?
Burak: 3 kişi olmamızın özel bir sebebi yok zaten 2015 te kadro tamamlandığında bass gitarda Okan, davulda Oktay vardı. Baktık böyle yapabiliyoruz yeni bir gitarist almak istemedik.
Goremaster ile çalışıyordunuz, onun yerine gruba Gürkan Güvendik dahil oldu. Adaptasyon sürecini iyi geçirmiş gözüküyor. Biliyorum, üzerinden biraz zaman geçti ve daha önce sormak isterdim fakat bugüne denk geldi; Goremaster ile yollar neden ayrıldı?
Burak: Normalde Goremaster sadece albüm kaydında çalacaktı ama o ara Almanya turu olunca bizi kırmadı ve katıldı hatta Türkiye’de de çaldı fakat kendi kişisel durumlarından dolayı konuştuğumuz kaydı gerçekleştiremedik. Zaten Goremaster’dan sonraki ilk isim Gürkan’dı bizim için o da gayet başarılı oldu bence 🙂
Evet, albümde ‘temiz’ iş çıkarmış… Şarkı isimleriniz ve müzikal yapınız itibariyle kolayca anlıyoruz ki 80’ler ekolü sizin temel taşınız, sosyal medya hesaplarınızdan yaptığımız paylaşımlarınızdan iyi kötü bilsek de sizi bugüne kadar en çok etkileyen albüm veya albümler neler oldu, kısa kısa değinmenizi istesek…
Okan: Pek çok albümden bahsedebilirim ama yaptığım işlerde etkileri çok büyük albümler var; Agent Steel – Unstoppable Force, Death – Spiritual Healing, Sepultura – Schizophrenia/Arise, Morbid Angel – Altars Of Madness, Slayer – Hell Awaits/Reign In Blood, Metallica – Ride The Lightning, Sodom – Persecution Mania, Kreator – Extreme Agressions, Demolition Hammer – Epidemic Of Violence, Sadus – Illusions, Possessed- Seven Churches, Solitude – Stands for the Void, Dr. Skull – Wory Zover/Rools for Fools.
Burak: Kısaca cevap vereyim bende: Metallica – Kill’ em All, Megadeth – Rust in Peace, Overkill – Feel the Fire, Death – Scream Bloody Gore, Symbolic, Venom – Black Metal, Pentagram – Pentagram, Solitude – Stands fort he Void. Listeyi detaylandırırsam çok uzun sürer 🙂
Tahmin ettiğimiz ve de bildiğimiz üzere 80ler ve 90lar başı işler…
İşlediğiniz temalar itibariyle daha ‘metal’ konulu şarkılar yapıyorsunuz ancak thrash metal gruplarının kendilerine has politik duruşları da olur. Geçmişten günümüze genel olarak protest tavırlar ve siyasi hicivler işlenir. Thrashfire bu konu hakkında ne düşünüyor? Grubun bir politik görüşü var mı yoksa bizler ‘metal’ konusunu temel almaya devam edeceğiz mi diyorsunuz? Gerçi birkaç tane politik parçanız var hatırlıyorum…
Burak: İlk albüme bakarsak; World Domination, Dead Collector, Kill the Fake God, No Mercy No Pain, Death is Near, Silent Torture ve Revolt. Bunlar politik şarkılar metal içerikli değil (albümün yarısından çoğu). Evet, sonrasında pek politik sözler yazmamaya başladık. Son albümde de politik şarkı yok daha çok kutsal inançlar kötülük ve karanlık temalı diyebiliriz.
Okan: Herkesin beklentisi doğal olarak Thrash Metal’in politik olması yönünde ancak genel olarak metalin böyle kalıplara sığdırılabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Thrashfire’a gelirsek; anlaşıldığı üzere politika -en azından- bu grup için artık işlenecek konu açısından ele alınırsak maalesef ilgi alanı dışında. Metal konusundaki sorunuzu anlayabiliyorum, sanırım muhtelif sitelerdeki lirikal tema bilgileri baz alınarak veya şarkı sözleri incelenerek bu söyleniyor ama Thrashfire’ın tamamen elemanlarının o dönemki ruh hali ve bilgi birikimine dayalı karanlık ve vahşi temaları işleyeceğinden emin olabilirsiniz!
Thrashfire Türkiye’deki en aktif ve üretken thrash metal grubu. Öncelikle Türkiye’de thrash metal neden geri plana itildi sizce? Genel olarak bakacak olursak Türkiye’nin sanki yerel metal müziği son yıllarda iyice death metal oldu gibi, çok başarılı gruplar çıkıyor -Bu arada yeni yeni thrash grupları geliyor ve yine Ankara’dan-
Okan: Tamamen kültürel etkileşim, belli bir tarza sahip yerli grupların yurtdışı başarısı, organizasyon yapan arkadaşlarımızın tarz seçimini bu yönde kullanarak kitleye yeni yabancı grupları tanıtması bunun başlıca sebepleri olabilir. Bu önüne geçilmesi gerek bir şey veya bir ‘’sorun’’ değil bence. Ülkede zaten ülke nüfusuna ve dünyaya oranla çok az metal grubu var ve hal böyle olunca tarzdan ziyade grubun yaptığı iş kalitesine bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Bence kendimize sormamız gereken asıl soru; ‘’Biz dünyadaki Thrash Metal’e ne kadar önem veriyoruz ve ne kadar takip ediyoruz?’’ olmalı. Bununla ilgili en basit örnek; Kasım ayında çalacağımız True Thrash Fest’in afiş fotoğrafının altına festivalin headliner grubu Kanadalı Razor’ı kastederek ‘’Vay be 2 Türk grubu bir Alman festivalinde’’ diye yorum yapıldığını gördüm. Umarım mesaj alınmıştır 🙂
Gelelim yine ülkemizin metal dalında kayda değer denebilecek yükselişine. Artık gruplarımız çok rahat bir şekilde -ne kadar rahatlar bilemem- yurt dışında konserlerde, festivallerde ve turnelerde yer alabiliyorlar. Açıklanan True Thrash Fest haricinde, Obscene Extreme festivalin bu yıl yapılacak olan kadrosunda yer alabilecek misiniz, oylama nasıl gidiyor? Ve ayrıca ufukta bir turne planı var mı?
Burak: Basit bir oylamaydı o sadece… Kesinleşmiş bir şey yok 🙂
Çünkü artık götünü başını sallayan, tek amacı para ve ün olan gruplar zaten metal piyasasında uzun süre tutunamıyorlar ve seyirci de gayet net olarak o grupları umursamadıkları için kendi kendilerine yok olup gidiyorlar. İnternet sayesinde artık herkes her şeyden haberdar ve bu müziğe de yansıyor. Çoğu Türk grubu yurt dışında benzer gruplardan hiç de aşağı değil, hatta çoğundan da iyi diyebilirim. İyi müzik yap gerisi gelir…
Okan: Burak’ın dediği gibi, bu sadece bir oylama. Hatta oylamada diğer grubum Rektal Tuşe de var. Obscene’in resmî sitesinden grup listesine ulaşarak bize oy verirseniz seviniriz 🙂 Turne için teklifler alıyoruz ve veriyoruz ancak hem ekonomik hem de bürokratik nedenlerden dolayı 2020 için planladığımız bir yaz turnesini üzülerek rafa kaldırmak ve sadece festivaller için gidebilecek durumda olduğumuza kendimizi ikna etmek zorunda kaldık. Kim bilir, yarın ne olacağını bilemeyiz 🙂
Geçen yıl İzmir’deki Venom Inc. konserinin ön gruplarından biriydiniz fakat sahnede çok kısa bir süre kalabildiniz, hatırladığım 3-4 şarkı çalabilmiştiniz galiba… Açıkçası İzmir seyircisi size doyamadı, o gün tam olarak neler oldu, neden kısa kesmek zorunda kaldınız?
Burak: Venom Inc.’in sahneye çıkacakları saat biraz sarkmıştı. Onlar da daha fazla geçe kalmak istemediler ve önceki gruplar biraz kısa çaldı olay bu. Bir sonraki İzmir konserinde görüşürüz 🙂
Röportaj için ikinize de teşekkür ederiz, son olarak neler demek istersiniz zine okurlarına?
Burak: Biz de size desteğiniz için teşekkür ederiz. Takipte kalın, bol bol bira tüketin…
Okan: ‘Into the Armageddon’ı dinleyin ve bize olumlu olumsuz bütün görüşlerinizi iletin, umarım yeni albümden ve bu röportajdan keyif almışsınızdır!